160 yıl yaşamış Bitlisli Zaro Ağa ile Londra’da yapılmış bir röportaj ve bilinmeyenler
- 21 Ocak 2022
- 17
Hemşerim olan Mutkili Kürd Zaro Ağa hakkında yazılmış onlarca yerli ve yabancı arşive rastlamış ve bunların çoğunu da incelemişimdir. Birbirinden renkli, ilginç ve bir o kadar da duygu yüklü bu kaynakları incelerken, her defasında yeni bir detaya denk gelmekteyim. Kâh Zaro’nun başından geçen bir hadise olur, kâh onun hayatı veya sağlığı ile ilgili bir aktarım. Gençliği olan 1800’lerin başından ta ömrünün sonuna, yani 1934 yılına kadar akla hayale gelmeyecek şeyler yaşamış olan bu üç asır görmüş insan, dünya literatürüne ‘super centenarian’ olarak geçmiştir. Bu terim de yüz yaşını geçmiş asırlık insanlar için kullanılan bir adlandırmadır ki, normal asırlıklar için centenarian ibaresi kullanılırken, Zaro için süper centenarian’ı uygun görmüşler.
Baran Zeydanlıoğlu
Birçok yerli gazetecinin yanı sıra, Zaro Ağa’nın ününü haber alan ecnebi gazeteciler de onunla röportaj yapmıştır. Kimisi Zaro’nun İstanbul’daki evine giderek onunla orada görüşürken, kimisi de Zaro’nun Avrupa ve Amerika’daki turnelerinde kendisi ile mülakat yapmışlardır. O yabancı gazetecilerden birisinin Fransız Le Matin gazetesinden bir muhabir olduğunu, 1931 Nisan’ında yayımlanmış Vakit gazetesinden öğreniyoruz. Her ne kadar Vakit o Fransız gazetesinin ismini ‘Maten’ diye yazmışsa da 1920 ve 40’lı yıllarda Fransa’da yayımlanmış büyük gazetelerden biriydi Le Matin.
Le Matin gazetesinin Zaro Ağa ile Londra’da yaptığı röportajın tamamını, İstanbul’da o dönem çıkan Vakit gazetesi 25 Nisan 1931 tarihli sayısında okuyucuları ile paylaşmıştır. Vakit gazetesinin epeyi kapsamlı olarak verdiği bu röportajda, Zaro ile ilgili epeyi detay da gün yüzüne çıkmıştır. Bu detaylardan bir tanesi de Zaro Ağa’nın taşıdığı yeni hüviyetidir ki, Harf İnkılabı sonrası temin ettiği yeni harflerle yazılı nüfus cüzdanıdır. Vakit gazetesinin yayımladığı Fransız gazetecinin röportajından Zaro’nun nüfus cüzdanında yazılı detaylar arasında babasının isminin Şemsi olmayıp ‘Şemdin’olduğunu öğreniyoruz. Bununla birlikte eski hüviyetindeki bilgilerin olduğu gibi yeni nüfus cüzdanına aktarıldığı ve bu bilgiler arasında, ‘Zaro Ağa’nın Kürdistan’da Bitlis vilayetinde Mutki köyünde hicretin 1191’inci senesinde doğduğunu’ öğreniyoruz.
Vakit gazetesinin Fransız gazetesinden alarak tamamını yayımladığı röportaja geçmeden önce, Zaro Ağa kimdir onu kısaca belirteyim.
Bitlisli Şemsi (Şemdin) Ağa’nın oğlu olan Zaro, 1774–1777 yılları arasında Bitlis’in Mutki ilçesi/Meydan Köyü’nde bir Zaza Kürdü ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş ve 18 yaşına kadar da bu köyde yaşamıştır. Ancak daha sonra İstanbul’a giderek Tophane’ye yerleşmiş ve yaşamını burada sürdürmüş ve orada da hayata gözlerini yummuştur. Zaro Ağa 11 kez evlenmiş. 96 yaşına kadar çocuk sahibi olabilen Zaro Ağa’nın 36 çocuğu olmuş. Ancak o hayattayken bir tanesi hariç hepsi ölmüş. Ömrünün son günlerine kadar zinde bir vücuda sahip olan Zaro Ağa. O öldüğünde Zaro Ağa öldüğünde en son doğan kızı 60 yaşlarındaymış.
1798’de Cezzar Ahmet Paşa komutasındaki orduda, Akka kalesinde, Napolyon’un ordularına karşı savaşan Zaro Ağa, 1800’lü yılların başlarında Sultan III. Selim’in emriyle Nizam-ı Cedid askerleri için inşa olunan Selimiye Kışlası’nın inşaatında da çalışmış. 1828’teki Rus-Osmanlı savaşına da katılıp bacağından yaralanmış ve geçici bir süreliğine Bitlis/Mutki’ye dönmüş.
Yeniçeri ocağının kaldırılmasından sonra hamallık işine geri dönen Zaro Ağa, kısa sürede kâhya olup Kürd hamallara 20 yıl süreyle ağabeylik edip iskelelerden pay da almış, ki hamallar camiasında kendisine ölene dek büyük bir saygı ve hürmet gösterilmiştir. İstanbul Belediyesinde de bir dönem serhademe ünvanı ile çalışmış.
1920’lerde İstanbul’daki Sanayi-i Nefise mektebinde talebelere modellik yaparken, dönemin idarecileri, Zaro’nun yaşını kullanarak gelir elde edebileceklerinin farkına varmışlar ve Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti tarafından bir reklâm kampanyası organize edilmiş. Kampanya o dönemin en önemli ticari mallarından biri olan fındıkla başlamış. Ardından sigara reklamı da dahil birçok şirket Zaro’nun sağlığı ve yaşı ile bağlantılı ürünlerinde onu kullanmış.
Zaro Ağa’nın yaşı ve yediği yemeklere atıfta bulunarak düşünülen tanıtım çalışmaları, Macaristan’da dört dile çevrilerek tüm dünyaya dağıtılan kartpostallarla ivme kazanmış.
Zaro Ağa’nın dünyanın en yaşlı insanı olarak kabul edilmesi, bazı işadamlarının girişimleri sonucu Zaro’nun dünyanın değişik bölgelerini gezme ve görmesini sağlamış. Bu işadamları, 1925’lerde Zaro Ağa’ya bolluk ve bereket vaat ederek onu Avrupa ve Amerika’ya götürmüşler. 1925 – 31 arası turnelere ve gösterilere çıkartmışlar. Kendisine vaat edilen hiçbir şeyi alamadan İstanbul’a geri dönmüş.
İstanbul’a döndükten sonra rahatsızlanan Zaro Ağa yavaş yavaş eski sağlığını ve zindeliğini yitirerek zayıflamış ve kötüleşmiş. İstanbul Şişli Etfal Hastanesine kaldırılan Zaro, 30 Haziran 1934 tarihinde hayata veda etmiştir.
Mezarı İstanbul’daki Eyüp Sultan Mezarlığı’ndadır.
Zaro Ağa ile bir mülakat . Vakit, 25 Nisan 1931
Bir Fransız gazeteci anlatıyor.
Ellerini boksör Karnera görse gıpte edermiş!
Maten gazetesi muhabiri Londra’da bulunan Zaro Ağa ile bir mülakat yapmış ve bunu gazetesine bir mektupla bildirmiştir. Bu mektuptaki dikkate değer kısımlar şunlardır:
Zaro Ağa (muhabir bu izmi Zara Ağa diye bellemiş) ile konuşarak onun mükemmel sıhhatinin sırrını kendisine söyletmek istedim. Fakat Zaro Ağa yalnız Türkçe konuşuyor. Onunla konuşmak için bir mütercime yani halihazırda menajeri olup onu Cemahiri Müttefika’da teşhir etmiş olan Asım Rıdvan Bey’e miracaat etmek icap ediyordu.
Otele erkenden vardım. Zaro Ağa koca bir tabak poriçi (arpa lapası) zevk ile yiyordu. Harikulade ihtiyar beni görür görmez kaşığını bırakarak beni alaturka selamladı. Birçok defalar sağ eli alnına ve kalbine dokundu. Aynı zamada boğuk bir seda ile: ’Eyvallah! Eyvallah’ diyordu. Bana izah ettiklerine göre bu kelime: ’Bonjour ve nasılsınız? manasına gelirmiş.
Mülakatımız başladı. Mülakat iptidasında zahmetli oldu ve uzun uzun sürdü. Bir sıra geldi ki, tercümanın bu bir buçuk asırlık adam tarafından söylenilen sözleri keyfine tefsir ederek cevaplar uydurduğunu zannettim. İptidasında dedim ki:
- Paris’ten geldiğimi kendisine anlatınız
Zaro Ağa bu Paris kelimesini duyunca harekete geldi ve ayrı sesi ile: ‘Paris! Paris! Almanya! Almanya! diye bağırmaya başladı. Menajeri o vakit kendisine hitap ederek ona coğrafi hakikati izah etti ve ihtiyar adam bu sefer uzun müddet Fransa’da menkup kalmış olan Şerif Paşa nezdinde vaktiyle hizmet etmiş olduğunu söyledi. Zaro Ağa milliyetimi öğrenince 1799 yılında Akka muhaberesinde bulunduğunu ve o muhaberede General Bonapart’ı görmüş olduğunu anlattı.
Nasıra ve Montabor isimlerini söylediğini duydum. Oralarda Türk süvarisi olarak Fransız askerlilerine hücum etmiş. Zaten Zaro uzun müddet müminler ordusunda hizmet etmiştir. Suriye muharebesinden birkaç sene sonra Ruslarla olan muharebede ve daha sonra 1823 yılında Yunanlıların isyanını durdurmak için yapılan seferde bulunmuş. 1854 – 1855 tarihinde Kırım’da muharebe etmiş. 1877’de 103 yaşında olduğu halde Osman Paşa’nın yanında Plevne muharebesine iştirak etmiş. Altı defa yaralanmış. Bu yaralardan biri omuzundan, ikisi ayağından ve üçü bacaklarındanmış. Zaro hayatında asla hasta olmamıştır. Menajeri bundan beş sene mukaddem, İtalya’da bir defa fazla makarna yiyerek hazımsızlık çektiğini söyleyince, Zaro kahkaha ile gülmüştür.
Akka muharebesi gibi uzak vakaların hatırlanması beni şaşırttı. Binaenaleyh Zaro Ağa’nın 157 yaşında olduğuna dair vesikalar göstermesini Rıdvan Bey’den rica ettim. Hemen ihtiyarın nüfus kağıdını gösterdi. Bu nüfus kâğıdı 24 Haziran 1930 tarihli idi. Rıdvan Bey izah etti:
‘Eski Türk harfleri kalkmış olduğundan Zaro Ağa’nın eski vesikaları yeni evrak ile mübadele edilmiştir’. Yapılan bu inkılap sayesinde kabın üzerinde: ‘Nüfus Hüviyet Cüzdanı’ kelimelerini okuyorum. Bu doğum şahadetnamesi demektir. Diğer sayfalarda Şemdin Ağa oğlu Zaro’nun, Kürdistan’daki Bitlis Vilayeti Mutki köyünde hicretin 1191’inci senesinde, yani milat tarihi ile 1774’te doğduğunu öğreniyorum. Zaro Ağa’nın pasaportunda da aynı malumat var ve inanılmaz tulü ömrünü ispat için başka vesika yok. Fakat nasıl oluyor da 30 yaşında iken memleketinde güreş şampiyonu olmuş olan bu eski asker, fevkalbeşer bir ömür sürebilmiş? Zaro Ağa anlatıyor:
- Daima sade ve sıhhi hayat sürdüğümden böyle uzun müddet yaşadım. Beş defa askerlik etmiş olmakla beraber, asıl işim köyümde rencberlikdi. Açık havada yaşadım ve vücudumu çok çalıştırdım. Dimağımı hiç yormadım. Kur’an’ın ahkamına riayet ederek asla şarap ve ispirtolu madde kullanmadım. En sevdiğim gıda Asyayi suğra ve Balkan köylülerinin kullandıkları yoğurttur. Günde 1 litre saf süt de içerim. Ayrıca bal yahut tatlı yemişler yiyerek ağzımı tatlandırırım. Maamafih prensip itibariyle daima az yemişimdir. Et, balıktan hoşlanmam. Meyve ve sebzelere de çok rağbet etmem.
Zaro Ağa asla tütün de kullanmamıştır. Hatta mülakatımız esnasında tercüman Rıdvan Bey ve ben sigara içtiğimizden rahatsız oldu. Pencerenin açılmasını istedi ve alışıl olduğu saf havayı bulunca tatlı tatlı tebessüm etti.
1 metre 82 santim boyundaki bu ihtiyarın cesim azaları var. Ellerini boksör Karnera görse gıpta eder. Kulakları şimdiye kadar bir insanda gördüğüm en büyük kulaklardır. Sayvanları 11 buçuk santimdir. Harikulade bir nokta da Zaro Ağa’nın tamamen saçsız olmasıdır. Makine ile tıraş ettirdiği başında hafif tüy tabakası var. Küçük beyaz ve kısacık bıyığı da mevcuttur. Tıraş olduğu zaman yüzü, yaşından beklenmeyecek bir tazelik gösteriyor. Birkaç seneden beri Ankara hükümetinin verdiği 50 Lira maaşla İstanbul’da yaşamaktadır. Okuma yazma bilmez. İmza bile atamıyor. Gam, kasvet nedir tanımamıştır. 11 kadın almış ve bunlardan 36 çocuğu olmuştur. Yalnız bir tanesi, 66 yaşındaki bir kızı sağdır. Zaten uzun ömür Zaro’nun ailesine adeta vediadır denebilir. Ölen iki oğlundan biri 97 yaşında diğeri de 101 yaşında ölmüştür. İşte dünyanın en ihtiyar adamı olduğu söylenen Zaro Ağa böyle bir adamdır.
Amerika mütehassısları Zaro’nun 25 sene daha yaşayabileceğinde müttefiktirler.
Zaro Ağa’dan ayrılırken kıllı elleri ile elimi şiddetle sıktı. Ben merdivenden inerken arkamdan o bas sedasını duyuyordum:
- Eyvallah! Eyvallah!
Derleyen: Baran Zeydanlıoğlu, 16 Eylül 2020
Bitlisname kaynak gösterilmeden yayımlanamaz