Jön-türklerin iktidara gelişlerinin ilk yılları, Türkiye Kürtlerinin toplumsal ve siyasal yaşamlannda meydana gelen canlanmayı gösterir.

Bu dönemde Kürt Teavün ve Terakki Cemiyeti, Kürt Neşr-i Maarif Cemiyeti, Hevi gibi Kürt siyasal, kültürel ve toplumsal örgütleri kurulmuş; Kürd, Kürdistan ve Roji Kurd gibi periyodik gazeteler yayımlanmaya başlanmıştı. Ama şoven politika güçlendiği ölçüde bu örgüt ve yayınlar baskı altına alınmış ve çok geçmeden de ortadan kaldırılmışlardı.

Celîlê CELIL

Çev.: Yaşar Abdulselamoğlu

1914* BiTLiS KÜRT AYAKLANMASI

Sultan Abdülhamid rejiminden devralmış olduğu sosyal, ulusal ve siyasal sorunları çözme konusunda göstermişoldukları başarısızlıkları çok geçmeden açığa çıkan Jön Türk iktidarı, egemenliği altında bulunan halkları kendisinden uzaklaştırmış, Türk karşıtı hareketlerin gelişmesine yol açmıştı.

Kürtlerin ulusal hareketi karmaşık bir ortamda ortaya çıkıp güçlendi; bu nedenle Kürtler arasında çok farklı. siyasiakım ve eğilim belirmişti. Şeyh Abdülkadir liderliğindeki Kürt yurtseverler gurubu, oldukça ılımlı bir çizgi izlemekteydi. Kürt hareketi Iiderlerinden önemli bir kısmı, Osmanlı İmparatorluğu bünyesinde bağımsız bir beylik Otonom bir Kürdistan Bölgesi için mücadele ediyorlardı. Bununla birlikte, Abdurrezak Bedirhan ve taraftarları Rusya’ya yönelerek, daha radikal bir mücadele programıyla ortaya çıkmışlardı. Diğerlerinden belirgin farkları da, Türk boyunduruğuna karşı olan daha uzlaşmaz tutumlarıydı.

Şoven Jön-türk rejiminin Kürt halk kitleleri tarafındanhoş karşılanmadığının parlak göstergelerinden biri, imparatorluğun yönetici çevreleri içinde ciddi endişeler yaratan Birinci Dünya Savaşı arifesinde Bitlis bölgesi Kürtlerinin ayaklanması idi. Ayaklanma içinde yer alan Kürt feodal-aşiretaristokrasisi ve emekçi Kürt yığınları doğal olarak farklı sınıfsal beklentiler içindeydiler. Büyük önemine rağmen bu ayaklanma bizde ve yabancı Kürdoloji literatüründe halen etraflı bir şekilde incelenmiş değildir (1).

İttihat ve Terakki hükümetinin Tripoli ve 1911-1912 Balkan savaşlarındaki yenilgisi, kendisiyle birlikte, Türkiye’de derin siyasi bir bunalıma neden olmuştu. Bütün muhalif güçler Jön-türk iktidarına karşı sürdürmüş oldukları mücadeleyi hızlandırmışlardı. Birçok gözlemcinin belirttiği üzere tam da bu dönemde Kürt hareketi yeni bir aşamayagirmekteydi. Ermeni siyasi gazetesi Ararat şunlarıyazıyordu:

“Kürt liderleri, Jön-türk partisinin bugün veyayarın kendi halklarına karşı yöneleceği ve ulusal duygularını yok sayacağı gerçegini içgüdüyle hissetmekte, şimdiki anın -türklerin zayıf oldukları an- harekete geçmek için en elverişli bir an olduğu inancındadırlar” (2).

Bu dönemde, dağınık durumda bulunan siyasi grup ve örgütlerin birleştirilmesi dogrultusunda pratik adımlaratılmıştı. 1912 yılının Mayıs ayında Türkiye Kürtlerinin tüm siyasi ve toplumsal grup temsilcilerinin katılımıyla ortak bir Kürt Kurulu oluşturulmuştu. Türkiye genelinde Kürt halkının menfaatlerini temsil edebilecek beceride tek bir örgüt, güçlü bir parti için hep birlikte karar almışlardı. Öngörülen başlıcahedef, Kurul’un birleştirmeyi sağlayacak belli bir platform ve hareket olmasıydı.

Daha Agustos 1912′ de, İstanbul’daki Rusya elçisi Girs’in Dışişleri Bakanlığına göndermiş olduğu roporlarda, Kürtler arasında ayaklanma hazırlıklarıyla uğraşan İrşad adlı bir örgütten bahsediliyordu. Örgütün yönetimi ülkenin Doğu bölgelerinde, Kürt halkı arasında çalışmalarını yürütüyordu.

Kürt halkının ulusal, sosyal ve ekonomik çıkarlarını ayaklar altına alan Türk iktidarına karşı nefret duyguları besleyen Kürt dinsel ve feodal-aşiret aristokrasisinin yaklaşıkbütün kesimleri bir “Kürt Emirligi” oluşturulmasındanyanaydılar.

Kürtlerin yaşamakta oldukları bütün bölgelerde İrşad’ın çalışmalarıyla birlikte, gizli bir sesizlik içinde yığınların kaynaştığı ve ayaklanmaya hazırlandığı yerlerde rastlanılmaktaydı. Bitlis’teki Rus Konsolosu, elçisi durumunda bulunan Girs’e, göndermiş olduğu raporda;

“Kürtler arasındaki hareketlenmeleri, Musul vilayeti, Bitlis vilayetinin Diyarbekir Sancağı sınırlarına yakın bulunan yerlerde dikkatçekmektedir. Aynı şekilde, Dıhok mıntıkasında da Kürt beyve şeyhleri bir toplantı yapmışlardır” (3) diye bildiriyordu.

Bir çok bölgede Kürtlerin yerel yöneticileri, Ermeni ve Kürt halklarının Türk karşıtı güçlerini birleştirmeye calışıyorlardı. Özellikle Bitlis bölgesinde bu yönde atılan adımlar oldukça önemliydi. Bitlis bölgesi Kürtlerinin yöneticilerinden biri olan Mela Selim 1913 yılında, Ermeni ahalinin bulundugu değişik yerleri ziyaret bahanesiyle, Ermeni hareketi temsilcileriyle fiili olarak temasa geçmişti.

Jön-türk yönetim çevresi, Kürtler içindeki hareketlenmeleri endişeyle izliyorlardı. Özellikle, hükümet tarafından vergi, gümrüklerin vs. tekrar yükseltilmiş olduğunun ilan edilmesiyle, Kürt ayaklanmasının kaçınılmaz bir hal almışolduğu apaçık ortaya çıkmıştı. Koyun Vergisi (Agnam Rüsûmatı), ticaret hakkı için ödeme (Temettü) % 20′ ye, mahkeme harçları, gümrük vs. ise, iki katına yükseltilmişti(4). Kavkaz adlı Rus gazetesi bu konuda şunları yazmıştır:”Balkan savaşının sona ermesiyle önceki müsamaha yerine,lstanbul’un emri üzerine derhal Kürtlere yönelik geniş çaplıve oldukça katı tedbirler alındı” (5). Kişi başına ödenen vergi miktarı (Rus para birimine göre) 5 rubleyi aşıyordu. Bunun yanısıra, söz konusu vergiye daha çocuk yaştakiler dahi tabi tutulmaktaydılar. Gazetenin verdiği bilgilere göre, “10 rubleye varan tahıl vergisi” Kürtlerin zorlu yaşamını daha çok agırlaştırmaktaydı. Ödenmemiş vergilerin zaman aşımınauğrama süresi de ayrı şekilde, 10 yıldan 20 yıla çıkartılmıştı. Sonuç olarak, ödenmeden biriken vergiler korkunç miktarlara ulaşmaktaydı. Gazetenin belirttiğine göre, Türkler görülmemiş bir barbarlıkla vergileri toplamaya çalışmaktaydılar (6).

Ceza vergilerini ödeme miktarı yerel idarenin keyfine bağlı bulunmakta ve bu çoğunlukla hükümet tarafından tespit edilen miktarı aşmaktaydı. Yükseltilen vergiler, Bitlis ve Diyarbekir bölgelerinin siyasi yaşamında keskin bir şekilde etkisini gösterdi. Bir çok yöredeki yığınsal hoşnutsuzluklar kendiliğinden vergi tahsildarlarıyla silahlı çatışmalara dönüşmekteydi. Özellikle, koyun vergisinin arttırılmış olması Kürtler arasında büyük hoşnutsuzluklaryarattı. Bitlis’teki Rus konsolos yardımcısı Şirkov’un Elçiye bildirmiş olduğu gibi; “Agnam Rüsûmatı (koyun vergisi)’ne getirilen artışların, zaten vergilerini büyük birazapla ödeyen ve her ihmal edişinde Türklerin acımasıztavırlarıyla karşı karşıya kalan Kürt halkını oldukça zor bir duruma sokmuş olduğunu tahmin etmek gerekir” (7).

Şirkov’un tahminleri çok geçmeden doğru çıkmıştı. Valivergi tahsilatlarını Bitlis nahiyesine gönderdiğinde, Kürtlervergileri ödemeyi rededip vergilerin arttırılmasını kabuletmediklerini belirtmişlerdi. Bitlis’in Mutki kazası ve Xuyt(Xwet, Koit, Türkçe olarak değiştirilmiş ismi Kavakbaşı’dır- çev. notu)nahiyesinde Kürtler tahsildarları kovmuşlardı (8). Köylülerinvergileri ödemeyi redetmeleri üzerine, İktidar köylere asker vejandarma yolladı. Avrupa Telgraf Ajansları Trabzon,Diyarbekir, Musul ve diğer bölgelerde Kürt nüfusununkitlesel olarak yeni vergileri ödemeyi redetmiş olduklarınıbelirtiyorlardı. Beyazid bölgesinde Kürtler silah elde hükümetaskerlerine karşı inatla direniyorlardı (9). Rize* civarında Kürtkökenli bir kısım asker ayaklanmacılara katılmıştı (10).

Orduya yeni asker yazmaları, köylülerin ekonomikdurumu üzerinde mahvedici bir etkiye sahipti. 1913-1914kışında, Jön-türkler Almanya’nın yardımı ve doğrudan desteğiyle Rusya’ya karşı savaş için enerjik bir şekilde hazırlanmaktaydılar. Ordu için yeni çağrılar Kürt ahali içinde açıkbir tedirginlik yaratmıştı. Bu durum, geçimini sağlamak içinköylüleri çalışabilecek durumda bulunan erkek gücündenyoksun kılmaktaydı (11).

Bitlis bölgesinde meydana gelen gergin durum sonucuKürtler enerjik bir şekilde ayaklanma hazırlıkları içinegirmişlerdi. Kendi makamını korumaya kararlı olan BitlisValisi, hazırlanmakta olan ayaklanmanın önemli lideri MelaSelim’i tutuklattı. Mela Selim’in tutuklanmış olduğunuhaber alan büyük bir Kürt müfrezesi Erzuenk köyüne pusukurup geçen konvoyu kuşattı ve böylelikle, Mela Selim’ikurtardı. Mela Selim, güvenliği iyi bir şekilde alınmış bulunan Kumaç (Humaç, Kumaş, Xumaç, değiştirilmiş Türkçe ismi İçgeçit’tir- çev. notu) köyünde üstlendi. 23 Şubat’ta meydana gelenbu olay Kürtlerin silahlı bir ayaklanmaya giriştiklerinin açıkbir işaretiydi (12). Mela Selim’i yakalatmayı başaramayanHizan kaymakamı, kendisinden intikam alınacağı korkusuyla,Bitlise kaçmış ve uzun bir süre görevine geri dönmeye cesaretedememişti.

Mela Selim Kumaç köyünün savunması için sıkı önlemler almıştı: Köyün çevresi hendek ve çukurlarla kazılmıştı. Kürtlere komşu bulunan Ermeni köylüleri, ayaklanmacılar için değişik şekillerde ev işi ateşsiz silahlar hazırlıyorlardı (13). Kürt nüfusu arasında ayaklanmaya çağrı niteliğinde bildiriler dağıtılıyordu.

Ayaklanmacılar çok geçmeden Kumaç’ta Kürt bayragı çektiler (14). Tatik, Hizan ve diğer yerler ayaklanmacıların eline geçmişti. Kürtler bütün yol ve geçitleri tutmuş. Türk memurlarını yakalamış ve yöredeki bütün Türk asker ve jandarmalarının silahlarını teslim almışlardı.

Ayaklanmacılara değişik yerlerden silahlı Kürtler katılmaktaydı: Hareketin ileri gelenlerinin, özellikle de ayaklanmanın aktif ajitatörü ve örgütleyicilerinden biri olan Yusuf Karmil Bedirhan Bey’in gelmesi bekleniyordu. Mela Selim sürekli bir şekildeyazımakta olduğu BitlisKürtleriyie sıkıbir temasiçindeydi.Yazışmalarındanbirinde,BitlishalkınaKürtlerin hoşnutsuzluklarıveayaklanmanınnedenleriniaçıklıyordu.

Mela Selim10 Mart’ta, Kürt ayaklan macıları adına özel bir mektupla Bitlis şehrindeki Ermenilerin dini liderine seslenerek;”Kürtlerin Ermenileri koruyup savunacaklarının”ve Kürt müfrezelerinin, Ermeni köylerinden geçişleri sırasında, ahalidenancak parakarşılığı ekmek alabileceklerinin güvencesini veriyordu(16).Mela Selim Türkiye’de k iErmeni Patriği’ne göndermiş olduğu başka bir mektup’ta da,”ayaklanmanın tamamıyla JönTürklere karşı yönelecegini”belirtmekte ve Ermenileri Kürtlerle işbirligi yapmaya çağırmaktaydı(17).

Ermeni gazetesi Horizonmuhabiri güvenilir kaynakgöstererekayaklanmacılara çoksayıdaErmeninindekatılmış olduğunuyazıyordu(18).

Ayaklanmacıların şehre doğruyaklmış oldukları haberi duyulduğun da ,Bitlis’teki Türk memurları paniğe kapıldılar.Elinin altında yeteri kadar askeri gücü bulunmayan Vali, Mela Selim’Ie görüşmeler yoluyla başkaldırıyı yatıştırmaya veya en azından,yakın bölgelerden destek sağlayıncaya kadar, zaman kazanmaya çalışıyordu.Mela Selim’e,iler igelen vatandaşIardan bir heyet göndermiş,heyet Mela Selim’e, kendilerinin refakatinde Valiyle bizzat görüşmesi için Bitlis’egelmesini önermişti. Mela Selim Bitlis’e gitmeyi kabulederek 29Subat’ta Bitiis’teki yakınlarından birinin yanınayerleti. Vali yanına gelmesini üç kez istemiş olmasına karşın MelaSelim,”Vali’ninbenimlegörülecekbirişivarsa, buyursun kendisi yanıma gelsin”karşılığınıvermişti.

Böylesi bir cüreti hakaret sayan Vali,Mela Selim’in derhal şehri terketmesi gerektigini emretmiş ve bununüzerine,Mela Selim de tekrar Xumaç’a dönmüştü.

Mela Selim geri dönmeden önce Türk temsilcilerine, Kürtler bugüne kadar Türk askerleriyle savaşarak kendi şereflerini koruduklarına göre,”En yakın gelecekte,kendihaklarını eldeetmek için bütün Kürtler birlikte ayaklanmasınıda bileceklerdir”demişti.Mela Selim’in söylediklerine göre,Kürtlerin talepleri,onları perişan bir hale sokanTürk idaresinin,Kürt bölgesinden kovulmasından ibaretti(19).

Gelişmeier,iktidarıolağanüstütedbirleralmayazorladı. Pasiflikle suçIanan ValiMazhar Bey,Vilayet idaresindenuzakaştırılarak, yerine geçiciolarak,İçişIeri BakanıTalatBey’inakrabasıolanSiirtMutasarrıfıMustafaAbdulhalilBey atandı (20). Bitlis’in yeni Valisi ayaklanmacılara karşı askeri ekipler oluşturdu ama, Kürtlere karşı ateş açamayacaklarınısöyleyen bir çok asker bu ekiplere katılmayı redediyordu (21).Van’dan acil olarak çağrılmış bulunan askerler de aynı şekilde Kürtlere karşı savaşmayı redetmişlerdi.

Şehir içinde olağanüstü hal ilan edilmişti. Mart ayı ortalarında Bitlis yakınlarına kadar sokulan Türk jandarmaları, Mela Selim’in yakın çevresinden dört kişiyi yakaladılar. Yakalananlar Bitlis’e gönderildi. Görgü tanıklarına göre, onlar zindanda, gururla, neşeli ve dinç duruyorlardı:

“Kürtlergerçekten kendi istemlerinin yücelik ve haklılığına inanmış, tehlikeler üzerine severek ve cesaretle gitmesini biliyorlar. Kürtler dört gündür yakalanmış olmalanna rağmen, halen içerde türkü söylemeye devam ediyorlardı” (22).

Mela Selim, yakalananların derhal serbest bırakılmasını istemiş. aksi takdirde, karşılık olarak 25 jandarmayı tutsak alacağı tehdidinde bulunmuştu. Bitlis’in yeni Valisi güç-bela400 asker ve jandarmayı aşmayan askeri bir birlik kurmayı başararak, 19 Mart günü Kumaç’a karşı saldırıya geçti. Türk askerlerini bekleyen kesin yenilgi ve sonuç olarak ayaklananların Bitlise saldırmaları ihtimali, şehrin Türk ahalisi arasında panik yaratmıştı. Tüccarların dükkanlarını aniden kapamaya başlamış olmaları, sözkonusu paniği daha da arttırmıştı.

Türk askeri birliklerinin yollanacağı haberini alan ayaklanmacılar, düşmana hareket yolları üzerinde darbe vurmaya karar verdiler. Kürtler Ezni (Eze) çayı kenarında yığınak yapmışlardı (23). Mela Selim’in kumandası altında yaklaşık700 Kürt, askerlere karşı atağa geçerek (24), akşama doğru onları Seyidava (Seyid’in yaptığı yer) düzlüğü aşağılarına, buradan da Siirt karayoluna doğru geri çekilmek zorunda bırakmışlardı. Kürtler geri çekilenleri karanlıklata şehrin girişine kadartakip etmişlerdi. Bitlis,sıtma nöbetini bekler gibiydi. Kürtlerinyöneticilerinden biri olan Şeyh Şehabeddin, özel birelçi göndererek yazılı bir şekilde, Validen, şehrin silah veteçhizat deposunu ve idari kurumları derhal ayaklanmacılarıneline bırakmasını, tüm Türk memurlarının çekilmesini vetutukluların serbest bırakılmasını talep etmiş, aksi taktirde,şehre karşı hucüma gececekleri tehdidinde bulunmuştu (25).

Ayaklanma müfrezeleri karanlıktan yararlanarak şehre girdi. Mela Selim’i destekleyen Zeydan mahallesindeki Kürtahali de ayaklanma bayrağını yükseltti (26). 20 Mart sabahına doğru, ayaklanmacılar şehrin tüm önemli kavşaklarını ele geçirirken, yerli Kürtler de onlara katılmaya devamediyorlardı. şehir içinde, ayaklanmacılarla, onlara karşı topkullanan Türk askerleri arasında şiddetli bir çarpışma başladı. Kürtler büyük kayıplar vererek, bulundukları mevzilerdenetraftaki evlere dağıldı. Çarpışmalar ertesi gün de devam etti.

Ayaklanmacıların hareketi örgütlü olmayan bir nitelik taşıyordu. Ayaklanmaya halk yıpınlarının katılmasıyla komutanlar denetim ve düzenli bir idare saglamayı başaramadılar. Görgü tanıklarına göre, ayaklanmacılar, bizzat “Bayraktarlarını takip ederek şiddetle ileri atılan aç ve çıplak silahları hançer, kılıç, balta, bir çoğunun ise, kürek ve sopa olan insanlardı”. Ayaklanmacılar arasında, onlara yemek ve cephane temin etmekten öte, erkeklerle birlikte yan yana çarpışan kadınlar da vardı (27). Ayaklananlar bütün gün boyu müthiş bir şekilde çarpışmış, “herkesin hayranlıkla bahsettiği” (28) cesaret ve yiğitlik örnekleri göstermişlerdi. Askeri çarptşmalar, Kürtler için elverişli olmayan bir duruma girmişti; örnegin, bütün gün boyu gecenin geç vakitlerine kadar, onlar kar altında kendi siperlerinde bekliyorlardı. Bütün bunlara rağmen, şehir içinde ayaklanmacılar tarafından yapılmış olan hiç bir talan olayına şahit olunmamıştı. Ermeni gazetesinin belirtmiş olduğu gibi, “Kürtler, Ermeni halka karşı dostça ve kibar davranıyor, hatta Ermenilerin gönüllü olarak sundukları ekmekleri bile kabul etmeyerek iyiniyet gösteriyorlardı. Onlar Ermenilerden sadece -o da mecbur kaldıklarında ısınmak için- yakacak topluyorlardı”. Horizon gazetesi, “Bu durumun Ermenileri önemli ölçüde rahatlatmış olduğunu ” yazıyor (29).

Ayaklanma diğer Kürt bölgelerine doğru yayılmak üzereydi. Türk Bakanlar Kurulu acil önlemler almak üzere toplandı. Komşu bölgelerden Bitlise derhal askeri birlikler sevkedilmesi kararlaştırıldı (30). Ayaklanmayı bastırmak üzere oluşturulan askeri birliklerin başına Muş garnizon komutanı İhsan Paşa atandı.

Tecrübe sahibi tenkilci İhsan Paşa, Kürtler üzerine yürümeden önce yalnız Kürt hareketinin itibarını zedelemek için değil, aynı zamanda, Ermeni ahali tarafından ayaklanmacılara gösterilen desteği zayıflatmak için Ermeni-Kürt düşmanlığını kışkırtmaya karar verdi. O, Muş’taki Ermeni cemaati idaresine başvurarak, Kürtleri bastırmaya katılmak için silahlı bir müfrezenin emrine verilmesini istedi. O yılların gelişmelerini yakından bilen biri, anılarında; Ermeniler, İhsan Paşa’nın niyetlerini açık bir şekilde anlamışolmalarına rağmen, iktidarla karşı karşıya gelmekten çekindiklerinden, biçimsel olarak kabul etmekle beraber, her yolu deneyerek bunların yerine getirilmesini geçiştirmeye çalışmaktaydılar demektedir (31). Bunun yanısıra, onlar gelişmelerhakkında gizli bir şekilde ayaklanmacılara bilgi vermekteydiler.

Askeri birliğini toplayan İhsan Paşa. derhal tenkil ekiplerine yardıma ulaştı. Türk askerleri Bitlis’e doğru ilerlerken yol üstünde, acımasızca, Kürt evlerini yakıyor, savunmasız insanları öldürüyorlardı (32).

Türkiye’nin Doğu bölgesindeki gelişmeler, ilgi alanı olarak bir çok Batı devletini, her şeyden önce de, Türkiyenin müttefiki durumunda bulunan Almanya hükümet çevrelerini tedirgin etmekteydi. Kürt başkaldırısını ilk günlerinde, gayretle savaş hazırlıkları içinde bulunan Almanya hükümeti, Kürtlere ilişkin olarak, oldukça düşmanca bir tavır takınmıştı. Türkiye’deki Alman elçisi Fon Vagenheyn, Türk hükümetinden ayaklanmayı hızla bastırmasını, gereğinde katı tedbirler almasnı ısrarla istemiştir (33). O sıra, Türk askeri birliklerini teftiş etme amacıyla Anadolu’da bulunan General Von Sanders, Bitlis’teki gelişmelerin etkisiyle görevini yarıda bırakarak, derhal Erzurum ve Erzincan bölgelerine geçer (34 ).

Bu dönemde, Bitilis’teki gelişmeler ayaklanmacıların aleyhine dönüyordu. Kürtlerin kendiligindenci ve organizesiz hareketleri, savunmaya geçerek Vilayet binasına yöneldiği sırada düzenli Türk askeri birlikleriyle çarpışmalardakendisini açıkça gösteriyordu. Ayaklanmanın sıkıştırılması,bir yandan Türk iktidarın bir yandan da, yakın bölgelerden Bitlis’e destek sağlanması sayesinde oldu.

En kritik bir anda, Bitlis’in etkili bazı Kürtleri tavır değiştirerek Türk tarafına geçmişlerdi (35). İhsan paşasavunmada olanlara vaktinde ulaşarak Kürtleri Bitlis dışınaçıkarmaya yardımcı oldu. Savaş ortamı hızlı bir şekildeayaklanmacılar aleyhine kötüleşirken ayaklanma liderleri dahi şehri terketmeye vakit bulamamışlardı. Mela Selim’in kendisi yakın çevresiyle birlikte, Bitlis Rus Konsolosluğu’na sığınmıştı. Konsolosluğa sığınan onlarca Kürt, binadan gizlice çıkma teşebüssünde bulunurlarken Türk askerleri tarafından yakalandılar (36).

Ayaklanmacılar Türklere, savaş ganimeti niteliğinde kalın bezden yapılmış, içlerinde üçünün üzerinde Kur’an’dan ayetler bulunan beş bayrak bırakmışlardı. Ermeni dergisi “Mşak”, şehri terkeden Kürt ayaklanmacılarının şehri Ermenilerle vedalaşarak terkettiklerini yazıyordu (37).

Şehir içinde başlatılan aramalar sonucunda, çok sayıda Kürt tutuklandı. Bitlis bölgesinde ayaklanmacılar, daha 18 gün boyunca direnmeye devam ettiler. Kendilerinden öç alınmasından çekinen Kürtler, kitleler halinde dağlara çıktılar.

Kürtlere karşı sürdürülen operasyonların başarıyla son bulmasını sağlamak için lhsan Paşa eylemlerini, askeri birlikleriyle Kürt ayaklanmacılarına kuzeyden vuran Van Valiliğiyle anlaşarak yapmıştı.

Xeyda (Ğeyda, Gayda) köyünde, Şeyh Seyid Ali** ayaklanmada yer almış olduğu iddiasıyla tutuklandı. Yanında çok sayıda silahlı kişiler bulunmasına rağmen, yakalanma sırasında herhangi bir karşı koyuşta bulunmadı. Evinin aranması sırasında, Mela Selim tarafından Rus konsolusuna yazılan ve binlerce Kürdün imzalamış bulunduğu bir dilekçe ele geçirildi (38).

Operasyonların sürdürüldüğü iki ay boyunca (Nisan-Mayıs) binlerce Kürt yakalanmış, ayaklanma içinde yer almış olan köyler yerle bir edilmişti (39). 21 Haziran’da Erzurum’daki Alman Konsolosu Anders amirine memnuniyetle, İhsan Paşa’nın Simek (Türkçe olarak değiştirilmişismi Bölükyazı’dır), Hizan, Güzeldere ve Çatag (Şetek, Şatak)bölgelerinde sadece ayaklanmaya katılanlan değil, aynı zamanda, önceden aranan “eşkiyaların” % 50′ sini, daha önceden askeri yükümlülükten kaçan 2500 Kürdü yakalamışolduğunu bildirdi (40).

Sorgulamalar sırasında Kürtler işkencelerden geçirildi. Bu konuda Şirkov kendi elçisine şöyle bildiriyordu:

“Dün 10Nisan, Kürtlerden birini zindandan sorgulama salununa tamamıyla sağlam bir durumda soktular, onu buradan başı-gözü kan içinde, tanınmaz bir halde çıkardılar … Bitlis zindanı ağzına kadar doludur, Ermenilerin olduğu gibi Müslüman tutukluların da hallerini tasvir etmek mümkün değil … Bitlis zindanı normal bir insanın aklını tamamıyla kaybedebileceği bir yer durumundadır” (41).

Civar köylerden toplanan tutuklu yakını yaklaşık üçyüz kadın Bitlis’te, Nisan ayının sonunda, tutukluların serbest bırakılması istemiyle protesto gösterisi yaptı. Gösteriye Türk jandarmaları ateş açtılar (42).

Tutuklamalar devam ederken Bitlis zindanında artık tutuklular için yer kalmadığından olacak ki, sorgulamaları sürdüren askeri mahkeme çokça ölüm cezası veriyordu (43).

Kürt ayaklanmacılarına mühimmat temin etmekle suçlanan bir çok Ermeni de hücre mahkümü olarak cezalandırılmıştı(44). İstanbul’da yayınlanan Ermeni gazetesi Azatamart da kendisini baskılardan kurtaramıyor, Kürt ayaklanması hakkında makale ve haber yayınlamış olduğundan dolayı iktidar tarafından kapatılıyordu (45).

Mahkemenin verdiği karar doğrultusunda ayaklanma liderlen Şeyh Seyyid Ali, Şehabeddin ve digerleri ipe çekildiler. Halka gözdagı vermek için ipe çekilenler Bitlis meydanı ve çarşısında, askerin muhafazası altında, asılı olarak uzun süre bekletildiler. Şehirde idam edilenler hakkında konuşma yasaklanmıştı. Onlara bakmak için müsaade edilenler, baktıkları gibi geçmek zorundaydılar (46). Şehirin bütün tepeleri şuyazıyla donatılmıştı: “Bugünkü idari sistemi değiştirmek amacıyla kendi hükümetine karşı halkın bir kısmını silahlanmaya teşvik etme cüretini gösterenleri askeri mahkeme idama mahküm ederek cezalandırmıştır” (47). Cezalandırmalar sultanın iradesiyle tasdik edilmişti. Kürtler darağaçlarına başları dik olarak gururla çıkıyorlardı. Ölüm cezasına çarptırılanlardan biri olan Mela Resul, idam öncesi Türk askerleri ve memurlarına , Kürt halkının çok geçmedenTürk barbarlığıdan mutlaka kurtulacağı umudunu taşıyansözler yöneltmişti (48).

Halka gözdağı vermek için 27 Nisan günü Muş’ta gıyaben hapse mahküm edilen Kürtler, 1 Hazirana kadarhükümete teslim olmadıkları takdirde, idam edilecekleri, onlarayataklık edenleri de aynı geleceğin beklediğini belirtenbir emir çıkartılmıştı (49).

Türkiyenin yönetici çevreleri, ayaklanma sonuçlarının tam ve kesin bir şekilde likide edilmesine özel bir önem veriyordu. Örneğin Bitlis’teki olaylar üzerine 4 Nisan (22 Mart) da toplanan İttihad ve Terraki parti komitesi, Kürt sorununu “planlama” yollarını ele almıştır. Komite başkanı Mithad Şükri, Kürt ayaklanmasının bastırılması için hükümet tarafından alınan tedbirler üzerinde ciddiyetle durmuştur. Kendi itiraflarına göre, 1908 yılında Anayasa’nın yürürlüğe girmesinden sonra, başkentte yaşayan bazı “kültürlü” Kürtler hariç.Kürt halkı içinde yeni hükümeti destekleyen çok azdı. Gerek başkan, gerekse toplantıya katılan diğerleri, özellikle, Emekli Albay Saffet Bey bunu, Karnil Bedirhan, Sımko ve Rus konsolosluğu tarafından himaye edilen diğer Kürtler tarafından yapılan “dış kışkırtma”ya bağlıyorlardı (50). Mithad Şükri komite üyelerine, “Hükümetin bizzat Kürtleri etkilemek, onları kendi yanına çekmek için para yardımında bulunmaya, lstanbul’da yüksek mevkilerde görev yapanlar aracılığıyla, aşiretlertleri üzerinde etkili olma yoluyla, onları kendi tarafina çekmeye çalışacaklarına karar vermiş olduğu” (51) konusunda bilgi verdi.

Tartışmalar sırasında, Kürtlerin sakinleştirilmesi için, iktidarın bazı ödünler vererek Kürt liderleriyle uzlşma niteliğinde, meclise seçilmeleri veya senatör olarak atanmaları görüşü ortaya atılmıştı. Bu öneri aynı zamanda, “Başkentte bulunan Kürt ileri gelenlerinin kendi planlarnı gizlice bugünden ve gelecekte hazırlamaya devam etmeleri” (52) korkusuyla destek bulmamıştır.

Komite, ayaklanmanın sonuçlarının ortadan kaldırılması için Talat Bey tarafından alınan önlemleri onaylıyordu. Talat Bey, Abdurrezak, Sımko ve Türkiye Kürtlerine etkide bulunan diğerlerine izin verilmemesi için Rusya ve İran hükümetlerine ciddi uyarıda bulunulması önerisiyle Vezir-i Azam özel bir mektup sundu (53). Vezir-i Azam, Rus ElçisiGirs’den Bitlis’teki Rus Konsolosluğu’nda saklanan Mela Selim ve taraftarlarını derhal hükümete teslim etmelerini talebetti. Girs, Kürt hareketinin siyasi bir karakter taşıdığı ve dolayısıyla, harekete katılanların yabancı bir konsolosluğa sığınmaya tam hakları bulunduğu gerekçesiyle vezirin talebini geri çevirdi (54).

Bazı kaynaklara göre, Mela Selim konsoloslukta bulunduğunda, Kürtleri “Rus vatandaşlığına geçme ve Rus hükümetinin desteğini istemeye” çağırmıştır (55). O, Rus ve Ermeni temsilcileriyle görüşmeleri sırasında, Kürt başkaldırısının esas nedeninin halkın ağır ekonomik koşullaraltında bulunması ve Türk memurlarının baskı ve zorbalıkları olduğunu belirtmiştir (56).

Ayaklanmacılara tanınan siyasi sığınma, ayaklanmanın hızla bastırılmasında çıkarları olan Alman diplomatlarını da tedirgin ediyordu. Onlar, Türkiye’nin Doğu kesimi hakkında bilgi toplamak amacıyla Kürt bölgelerine özel seyahetlerde bulunuyorlardı. Erzurum’daki Alman konsolusu Anders, Harput ve Muş’tan geçerek Bitlise ugrayıp 11 Haziran günü Şirkovla görüştü. Anders’le yaptığı sohbetten edindiği izlenimleri Şirkov Girs’e şöyle bildirdi: “Anders, Kürt eylemlerinin durumuyla oldukça yakından ilgileniyordu. Mela Selim ve arkadaşlarının davasının çözüm yolunun ne olacağı, Rusya’ya gönderilerek Rus korunmasına alınıp alınmayacaklar vs. konularında durmadan boşuna sorular sorarak öğrenmeye çalışıyordu” (57).

Rus diplomatlarını Kürtleri kendilerine teslim etmeye mecbur etmek için Türkler, ülkede anti-Rus kampanyayı körükleyici siyasi şantajlara bşvuruyorlardı. İstanbul gazetelerinden Sabah, Tanin, İkdam ve diğerleri meydana gelen Kürt ayaklanmasını, “Dış güçlerin etki ve teşviklerinin bir sonucu” (58) biçiminde sunuyorlardı. Bundan Rusların faaliyetlerinin kastedildiği anlaşılmaktaydı. Bitlis’teki Rus Konsolosluğu’nu sözde, siyasi suçluları değil eşkiya ve soyguncuları koruduğu gerekçesiyle suçluyor, sığınan Kürtleri katil ve soygunculukla itham ediyorlardı. Dahası, Bitlis valisi, Kürt ve Ermeni köylerine, içinde yazılı olanları kabul edip imzalamak üzere bir mazbata göndermişti. Şirkov bu konuda elçiye göndermiş olduğu raporunda, köylülerin dilekçeyle yanına gelerek, imzaları “zor ve hileyle topladıklarını belirtiyorlar” diye bildiriyordu. Kasım 1914 tarihindesavaşın başlamasıyla, Türk askerleri Rus Konsolosluğu binasınasaldırarak, Rus bayrağını yırttılar, malları yağmalayarak, oraya sığınmış bulunan Mela Selim ve diğerKürtleri yakalayıp derhal ölüm kararını uyguladılar (60).

Bununla birlikte, Türk iktidarının barbarlıkları, Kürtleri yıldırmaktan daha ziyade, Osmanlı egemenliğine karşı nefreti derinleştiriyordu. Bir çok yerde silahlı direnişler devam ediyordu. Erzurum vilayetindeki Kürtler vergileri ödemeyi redetmeye devam ediyorlardı. Hareketlenmeler Erzincan bölgesini de kaplamıştı (61).

“Kürtler arasında -diye bildiriyor Şirkov heyecanesiyor ve vilayetin bir çok yerinden buraya, Kürtlerin … hızla silah temin ederek yeni bir ayaklanmaya hazırlandıkları, haberleri geliyor” (62).

Bizzat İttihad ve Teraki parti komitesi başkanı, yukarıda sözü edilen toplantıda, Bitlis ayaklanmasının bastırıldığına dair yapılan resmi açıklamaya rağmen, “Kürt sorununun tamamiyle yokedilmiş olmadığını” kabul etmek zorunda kalmıştı (63). Türkiye’nin Doğu bölgelerindeki durum hakkında sunduğu raporda, şunları yazıyordu: “Yeteri sayıda askeri birliklerin yerleştirilmesi sayesinde, Bitlis vilayetinde olduğu gibi, ona yakın yörelerde de nispi bir sükünet sağlanmıştır” (64).

İçişleri Bakanı Talat Bey Kürtlerin yeni bir ayaklanmasını önlemek amacıyla Van ve Bitlis vilayetleri idarecilerine göndermiş olduğu telgrafta, olası bütün önlemleri almaları, gerektiğinde hükümet adına söz konusu vitayetlerde askeri hal ilan etmeleri konusunda yetki veriyordu (65).

Bitlis ve Muş bölgelerinde aynı anda, acilen yeni kışlalar yapıldı(66). Bitlis valiliğinin yatıştırıcı açıklamalarını tekzip niteliğinde Şirkov şunları yazıyordu: Bitlis valisinin sözünü ettiği ülkedeki sükünet ve huzur asla sağlanmamış. Türklerin almış olduğu katı önlemler kürtleri hiddetlendirmekte ve hali hazırdaki iktidar ve askerlerden aynı intikamı almaya yöneltmektedir (67). Trabzon’daki Alman konsolosu Bergfelit bu dönemde, Bitlis ve Dersim Kürtlerinin başlayan yeni hareketlenmelerini endişeyle haber vermekteydi (68).

1914 Haziran ayında, Kürtlerle ve askeri birlikler arasında, Mutki ve Xerzan’da (Garzan) çarpışmalar meydana geldi. Vergilerin toplanması sorunu rahatsızlıkların nedeni olarak kalmaya devam ediyordu. Vergilerini ödememiş köylülerin hayvanlarına

el koymak için, Bitlis’ten Kuran köyüne yollanan askerler orada, şiddetli bir silahlı direnişle karşılaşmışlardı. Yardıma acil olarak 100 askerlik bir müfreze sevk edilmişti. Oraya, Muş’tan da silahlı iki tabur yollanmıştı(69). Katettikleri yol boyunca Türk askerleri halkı soyguna uğratmış, büyük baş hayvanlarına ve koyunlarına zorla elkoyarak Bitlis’te, vergi borçlarını ödeme karşılığında açık arttırmaya çıkartmışlardı. “Kürtlerin hisleri -diye belirti Bitlis’teki Rus Konsolos yardımcısı- şimdi Türklere karşı daha çok kinle doludur. Bitlis Kürtlerinden bir çoğunun Rusya vatandaşlığına geçmek istediklerini bizzat ben kendim duymuşumdur.Türk iktidarının en katı tedbirlerine rağmen, onlarla silahlı mücadeleyi sürdürecek Kürtler varolacaktır” (70).

Hükümetin aldığı acil tedbirlerden hiç biri Kürt halkının susmasını ve iktidar tarafına geçmesini (71), “yurtseverlik duygularına” etkide bulunmasını (72) sağlıyamamakta, hoşnutsuzluğu herşeyden önce içinde bulunduğu sosyo ekonomik durumundan kaynaklanan Kürt halkı son derece zor bir durumda yaşamaya devam etmekte ve daha nice silahlı başkaldırılara hazırlanmaktaydı.

1914 Mart-Nisanında meydana gelen Kürt ayaklanması barbarca bastırıldı. “itaatsizlik” ve “küstahlıkları” “merhametle” bagışlayan “ünlü” geleneksel siyasi oyunlara sahip Türk iktidar güçleri, bu kez acımasızdılar. Yöneticiler de ayaklanmaya katılan sıra neferleri de, tümü ölümle cezalandırıldı. Şirkov haklı olarak şöyle belirtiyordu: “Eğer Kürtler bugünkü olaylar sırasında, bir ihtimal, Türklerin sabırsızlıkla beklemiş oldukları şekilde, Ermenilere karşı saldırıya geçmiş olsalardı, onları katletmeyi körükliyebilselerdi ,emin olunuz ki, saldıranlardan hiç biri idama mahkum olmayacaktı” (73).

Hareket boyunca ayaklanmanm nitelik ve amaç bakımından sahip olduğu tüm açıklığa rağmen, Kürt hareketi Türk basınında olduğu gibi, Avrupa (bununla birlikte Rusya basınının bir kısmı) basınında da maksatlı olarak tahrif edilerek gösterilmiş, yabancı muhabirler Kürt ayaklanmasını Türkiye’nin Doğu vilayetlerinde yaşıyan Hıristiyan nüfus için iktidar tarafından yapılması planlanan reformlardan dolayı Kürtlerde meydana gelen hoşnutsuzluğa bağlanarak, gerici bir hareket olarak değerlendirmiş, bununla Kürt ve Ermeni halkları karşı karşıya getirilmek istenmişti. Örneğin Daily Telegraf muhabiri açıkça şunları yazmıştı: “Kürt ayaklanmasının liderleri Ermenilere karşı kutsal savaş ilan etmişlerdir” (74) Ünlü Fransız gazetesi Tan ise, Kürt ayaklanmasına uzun bir redaksiyon makalesi ayırmıştı. Ayaklanmanın sözde gerici niteliğini göstermek için yazı, Ermeni nüfusunun Türkiye’deki ağır yaşam koşullarına dikkat çekerek, hiç alakası olmayan bir şekilde, bunun bütün suçunu Kürtlere yüklüyor. Türk iktidarının yaptığı barbarlıkları inkar eden Kürt ateşini söndürmek için Jön Türkler tarafından alınan “acil tedbirleri” memnuniyetle kaydeden gazete, iktidarın güya, ülkede reform zorunluluğunu derinden kavramış olduğunu ileri sürüyordu.

Bazı Rus gazeteleri, kendilerince, ayaklanmada, Doğu bölgelerinde reformlar yapmak istemiyen Türk iktidarının parmağının olduğunu ileri sürüyor. Novoe Vremya adlı en büyük Rus gazetesinde yayımlanan “Ermeniler, Kürtler ve Jön Türkler ” başlıklı geniş bir yazıda, Bitlis ayaklanmasının, Türk askerleri tarafından bastırılması, daha çok Rusya’ya karşı varolan eğilimlerini gizlemek amacıyla, Jön Türkler tarafından yapılmış bir manevra olarak açıklanıyordu (75).

Türk ve Alman gazetelerine gelince, onlar Kürt ayaklanmasını ve nedenlerini değerlendirmede ortak görüş içindeydiler. Onların ortak özellikleri anti-Rus eğilimli olmalarıydı;Ruslar, Kürt ayaklanmasını kışkırtmakla suçlanıyordu. Kürtlere karşı acık düşmanlık duyguları besleyen Almangazetelerinden biri de, Bitlis ayaklanmasına kendi sayfalanndayer ayıran Berliner Tageblat gazetesiydi.

Avrupa, Türk ve Rusya gazetelerinden farklı olarak, Ermenigazeteleri olumlu bir tavır takınmışlardı. Kürt ayaklanmasıhakkında sistematik bir şekilde haber yayınlamalarınındışında, Ermeni gazeteleri, aynı şekilde, ayaklanmanınönkoşullarını, amaç ve niteliğini objektif bir şekilde tahlileden uzun yazılar yayınlıyorlardı (76). Mşak gazetesinde yeralan,”Kürt ayaklanması ya da Ermeni KatliamınınBaşlangıcı” adlı yazı, Bitlis’teki Kürt ayaklanmasının tamTürk karşıtı bir nitelik taşıdığına dikkati çekiyordu. Batıbasınının iddia ettiği, hareketin sözde gerici niteliğinin, onunanti-Ermeni eğiliminde olduğunu yalanlayan yazar, ayaklanmanınKürtlerin ulusal uyanışlarının bir sonucu olarak ortayaçıktığına dikkat çekmiştir (77). Yazının başlığında yeralansoruya dikkati çekerek, kesinlikle, “Kürt hareketininErmenilere karşı ve onların aleyhinde değil, Jön Türklerekarşı bir ayaklanma” (78) olduğunu belirtiyordu. Yazar, devamla,Ermenilerin bu fikre, Kürtlerin uzun yıllar süren kanlımücadeleleri sonucu ulaşmış olduklarını yazıyordu (79).

Kürtlerin ayaklanması şeriat sloganı altında gelişti. Bu durum, Avrupa gazetecilerine, bu sloganların sosyal ve ekonomik içeriklerine girmemeleri, hareketi gerici ve Ermenilere karşı diye idiaa etmeleri ve tamamıyla dini sebeplere bağlamaları için gerekçe oldu. Mşakın sayfalarında yayınlanan, “Bitlis’te Kürt Ayaklanması” yazısının yazarı, bu nedenle şunlan yazıyordu: “Şeriat, kuşkusuz, Kürt ayaklanmasınındış tarafıdır; onun iç tarafı, dini olmaktan ziyade,ulusal uyanış niteliği taşıyor” (80).

Mşak gazetesinin redaktorü A.Arakelyan, redaksiyonun tanıklardan elde ettiği geniş bilgileri esas alarak, Kürt ayaklanmasının özünü, nedenlerini siyasi gerekçelerle genelleştiriyordu; “Kürt hareketinin durumu gittikçe daha çokaçıklığa kavuşmaktadlr -diye yazıyordu- şimdiye kadar bize ulaşan değişik haber ve bilgilerden hareket ederek, şu sonuca varılabilir: Bu hareketin siyasi bir niteliği var ve onu ortaya çıkaran sebepler şimdiye kadar iddia edildiği gibi, soyguncu ya da dini fanatizmde, savunmasız ahalinin emeğine el koymada değil, her şeyden önce, Kürtlerin ulusal oluşumyönünde özerk yönetim organı yaratma emellerinde ifadesini buluyor” (81).

Bitlis’teki Kürt ayaklanmasının vahşi bir şekilde bastırılması, ayaklanmacıların eylemlerinin dağınıklığı vesınırlılığı, hareketi etkin bir şekilde doğrudanyönlendirebilecek beceride birleşik ve otorite sahibi biryönetici merkezden yoksun oluşu. Kürtlerin yığınsal birşekilde Türklere karşı kinle dolu olduğu bir atmosferde, halkyığınlarını yeni büyük bir harekete geçirme başlangıcı halinedönüştürememiştir. Büyük askeri birliklere sahip Jön Türkyönetimi, ayaklanmacıların geri püskürtülmesinde bunlarıbaşarıyla kullanmış ve Kürt hareketini şiddetli karşı önlemlerle bastrrmayı başarmıştır.

Ayaklanmanın bastırılmasında aşağıdaki temel faktöder önemli bir rol oynamışlardır: Birincisi, Kürt liderlerinin ayaklanmaya genel bir nitelik kazandırma uğraşlarına rağmen, Kürt toplumunda eğemen olan geri feodal-patriarkal ilişkiler,bunun sağlanması önünde ciddi engel teşkil etmekteydi.

İkincisi, Türklere karşı büyük bir kin mevcut olmasına rağmen, Kürtlerin aşiretsel dağınıklığı olumsuz bir rol oynamıştır. Sultan rejimine sadık olan Kürt feodal ve dini çevreleri, Kürtler arasında halen büyük bir etkiye sahiptiler.

Ayaklanmanın bastırılmasının nedenleri arasında stratejik ve taktik hatalar da küçümsenmeyecek bir rol oynamışlardı:

Kürt ayaklanma müfrezelerinin, çocuk ve kadınlar da dahil olmak üzere, aç ve sefil insanlardan meydana gelmiş olması, ayaklanmanın örgütsüz ve kendiliğindenci niteliğini daha da arttırmıştı.Ayaklanmanın çarpışma alanının sınırlı olması, İktidara, önemli zorluklarla karşılaşmadan, ona karşı yakın bölgelerden askeri güç sağlama imkanı vermişti.

Ayaklanma yöneticileri, Kürtlere komşu olan halkların tarn sempati ve kesin desteklerini kazanmayı da aynı şekildebaşaramamıştı. Yukanda işaret edilen sebeplerin etkisiyle Kürt ayaklanması çok kısa bir zaman içinde bozguna uğradı.Bozguna ugramış olmasına rağmen, o, Kürt halk yığınlarının ulusal ve sosyal olarak ağır baskılar altında bulunmuşolduğunu, aynı şekilde, Osmanlı İmparatorluğuna karşı varolan nefretlerini herkese göstermişti.

Bu yazı Türkoloji Derlemesi 1978 adlı kitaptan Türkçeye çevirilmiştir. İsveç Stokholm’da yayınlanan “Berhem” Dergisi, 1990, 7. sayısında yayınlanmıştır.

AÇIKLAYICI NOTLAR;

1. Bu sorunun genel hatlarıyla bazı yönlerine M.S.Lazarev, E.K.Sarkisyan ve A. Ambaryan ‘ın eserlerinde değinilmiştir. (M.S.Lazarev. Kurdistan i Kurdskaya problema (Kürdistan ve Kürt problemi) M, 1964; aynışekilde, Kurdskiy vopros (Kürt Sorunu 1891-1917). M., 1972;E.K.Sarkisyan. Ekspansionistskaya politika Osmanskoy imperii v Zakavkazie(Osmanlı imparatorluğu’nun Kafkaslar-ötesindeki İşgalci Siyaseti) Erivan,1962).

2. Ararat. L., 1913, No 3, s. 78.

3. AVPR, f. Posolistvo v Konstantinopole (àstanbul Elçiliği), 1912-1914, d. 3573, 1 110.

4. AVPR, f. Posolistvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406, 1. 11-11 ob.

5. Kavkaz, (Tiflis) 15 . IV.l914; M.S.Lazarev. Kurdskiy Vopros, s. 214.

6 “Kavkaz” 15. IV.l914.

7. AVPR, f.Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406, 1.11 ob.-12

8. Aynı yer.

9. Mşak (Tiflis), 27. III. 1914 (Ermenice).

10. Novoe Vremya (Yeni Zamanlar), 21. III. 1914.

11. “Azatamart”. (İstanbul ), 29. V. 1914. (Ermenice).

12. Horizon ( Tiflis), 20.IV.1914 ( Ermenice).

13.”Azatamart”, 27. III. 1914, No 66.

14. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914,d.1406, 1. 22 ob.

15. Aynı yer.

16. Horizon, 27.III.l914.

17. M. S. Lazarev. Kurdskiy Vopros, s. 215-216.

18. Horizon. 18. III. 1914.

19. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1912-1914, d. 3573,1.339 ob.- 34 0.

20. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406, 1.24.

21. Aynı yer.

22. Horizon, 26. III.l914.

23. Horizon, 22.IV.l914.

24. Bazı kaynaklara göre, Kürtlerin tarafına ikibine yakın insan geçiyor.

25. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole,1914,d. 1406. 1.50-60 ob.

26. Aynı yer, 1. 41 ob. – 92.

27. Horizon, 12. Iv. 1914.

28. Aynı yer.

29. Horizon, 10. IV. 1914.

30. Horizon, 1. IV. 1914.

31. G. Sasoni. Kürt azgain şarjumner ev hay-Kürtakan haraberutyünner, Beyrut, 1969 s. 214 ( Ermenice).

32. AVPR, Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406, 1. 40.

33. Mşak, 30. III. 1914.

34. Horizon, 30. III. 1914.

35. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 3753, 1.362.

36. Horizon, 2. IV. 1914.

37. Mşak, 13. IV. 1914.

38. Horizon, 26. IV. 1914.

39. E. K. Sarkisyan, Ekspansionistskaya politika Osmanskoy imperii v Zakavkazie. Er., 1962, s. 85.

40. Deutschland und Armenien Samimlung Diplomatischer Aktenstücke. Potsdam, 1919, s. 13.

41. AVPR,f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d.l406, 1.43.

42. Arev, Baku, 30. IV. !914 ( Ermenice).

43. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406, 1.43.

44. Bak aynı yer. Tutuklular arasında Ermeniler de bulunuyordu. Ayaklananlar için balta yapmış Kultık köyünden Akop isimli biri, ayaklanmacılara maddi yardım göstermekle suçlanmış v.b. Aynı şekilde, Kürt ayaklanmacıları ve Ermeni siyasi örgütleri arasında eylem ve hedeflerde belli bir koordinasyona girebilmek için aracı olan bir Ermeni genç ele geçirilmişti«Arev», 23. V. 1914.

45. Horizon. 1. IV. 1914.

46. Horizon, 7. V. 1914.

47. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406,1.58.

48.M.S.Lazarev. Kurdskiy vopros, s. 216.

49.Deutschland und Armenien …. , s. 85.

50. Mejdunarodnie otnoşeniya v epoxu imperyalizma. seriya III (Emperyalizm aşamasında Uluslararası İlişkiler seri III) T. II, s. 296. Bak. aynı: M.S.Lazarev. Kurdskiy vopros, s. 218-219.

51. Mejdunarodnie otnoşeniya … , s. 297.

52. Aynı yer, s. 298.

53. Aynı yer, s. 299.

54. Horizon, l.IV.l914.

55. Arev. 1914, No 22.

56. Arev, 1914, No 17.

57. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, d. 1406, 1. 61 ob.-62

58. Aynı yer. I. 55 ob.

59. Aynı yer, 1. 58 ob. . .

60. Alaaddin Sücadi, Şoreşekani Kurd u Komari Irak (Kürt İhtilalleri ve Irak Cumhuriyeti) Bağdat 1959. s. 520 ( Kürtçe ).

61. M.S.Lazarev. Kurdskiy Vopros, s. 217.

62. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d.l406, 1.59 ob.-60.

63. AVPR, f. Politarxiv, 1914, op. 482, d. 3311, 1. 27.

64. Aynı yer.

65. Mejdunarodnie otnoşeniya … , s. 298.

66. Deutschland und Armenien … , s. 15.

67. AVPR, f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d. 1406, 1.63.

68. Deutschland und Armenien … , s. 17.

69. AVPR ,f. Posolıstvo v Konstantinopole, 1914, d.l406, I. 64.

70. Aynı yer, I. 68-69.

71. “Mşak”, 10. IV. 1914.

72. AVPR, f. Politarxiv, 1914, op. 482, d. 33 ll, 1.27.

73. M.S.Lazarev, Kurdskiy Vopros, s. 216.

74. Horizon, 28. III I914.

75. Novoe Vremya, 24.III.1914.

76. Bak.: Xarakter i predposılki kurdskogo dvijeniya (Kürt hareketinin niteliği ve nedenleri).-“Arev”.1914,No 13. 19, 23; G. Baze. Kurdskoe dvijenie (Kürt hareketi).-” Arev “. 1914, No 5 ; A. Arakelyan. İdeya Kurdistana (Kürdistan fikri)- Mşak. 17 I 19. IV. 1914; V. Navasardyan. Predposilka itseli kurdskogo vosstaniya (Kürt ayaklanmasının nedenleri ve amacı).” Mşak”, 20 .IV.1914.

77. “Mşak”, 12.IV.1914.

78. Aynı yer.

79. Aynı yer.

80. Mşak, 13.IV.1914.

81. Mşak, 17. IV. 1914.

• – Bitlis Ayaklanmasının ileri gelenlerinden ve ayaklanma sonrası Türkler tarafindan idam edilen Seyid Ali, Devlet Bakanı, Bitlis Milletvekili Kamuran İnan’ın dedesidir- çev.

Bitlisname.com kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.