Kürd Şerif Paşa’nın İtalya’daki mezarını buldum. Peki naaşı nerede?
- 29 Ekim 2023
- 726
1898-1908 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu’nun Stokholm sefirliğini yapmış Şerif Paşa (d. 1865, Üsküdar – ö. 1951, Catanzaro). Hakkında özellikle Stokholm’de bulunduğu dönemden başlayarak günümüze kadar onlarca yazı yazılmış, fotoğraflarının yer aldığı haberler yapılmış ve yakın yıllarda da çok kapsamlı eserler kaleme alınmıştır. Aslen Süleymaniyeli Kürd Baban aşiretinin Handan kolundan olan Şerif Paşa, Handanzade Mehmed Şerif olarak da bilinir.
Şerif Paşa odaklı araştırmalara dair, kıymetli araştırmacı yazar Rohat Alakom’un gerek Kürt Tarihi Dergisi’nde çıkan yazıları gerekse salt Şerif Paşa üzerine çıkardığı ‘Şerif Paşa – Bir Kürt Diplomatının Fırtınalı Yılları (Avesta Yayınları)’ adlı kitabı çok başarılı çalışmalardır. Şerif Paşa’nın yaşamı, İttihat ve Terakki dönemi çalışmaları, Jön Türklerden ayrılarak yerleştiği Paris’te Kürdlerin bağımsızlığı için gösterdiği gayretleri, Paris, Monte Carlo ve nihayetinde hayatının son dönemlerini geçirip yaşama veda ettiği İtalya’daki yılları genel hatları ile bilinir. Peki hakkında bu kadar yazılıp çizilen bu güzide Kürd’ün mezar taşına ait neden herhangi bir görsel bulunmamaktaydı? Mezarı gerçekten de bazı kaynaklarda geçtiği gibi İtalya’nın Catanzaro şehrinde miydi? Yoksa Mısır’ın başkenti Kahire’de midir? İtalya’da kurduğum irtibatlar ile, Şerif Paşa’nın hayatta olan ve halen İtalya’da yaşayan kız torunu Patrizia belki bu konudaki sis perdesinin kaldırılmasına yardımcı olur düşüncesi ile generalin mezarının izini sürmek için, haziran ayında İtalya’ya bir ziyaret gerçekleştirdim.
Baran Zeydanlıoğlu
Tanzimat döneminin Osmanlı yönetiminde Hariciye Nazırlığı ve Şura-yı Devlet Reisliği’nde bulunmuş Kürd Said Paşa’nın oğlu olarak İstanbul’da dünyaya gelen Mehmet Şerif Paşa, Mekteb-i Sultani’deki (Galatasaray Lisesi) öğrenimi sonrası Fransa’ya gider. Paris’teki Sant-Cyr Harp Okulu’nda okurken aynı zamanda da Osmanlı’nın Paris sefaretinde katiplik yapar. 1884 yılında harp okulundan mezun olduktan sonra, imparatorluğun Brüksel’deki sefaretinde dört sene boyunca askeri ataşe olarak hizmet eder. 1890 yılında Sadrazam Said Halim Paşa’nın kız kardeşi Prenses Emine Halim hanımefendi ile İstanbul’da hayatını birleştirir. Varlıklı ve asilzade bir aileden gelen Şerif Paşa, Emine Hanım ile yaptığı evlilik ile daha da güçlenir. Prenses Emine, Mısır hanedanlığının kurucusu olan Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu olup, Mısır kralı Faruk’un da annesinin halasıdır. Yani Emine Hanım, Mısır Kraliyet Sarayı’ndan olan bir prensestir.
Şerif Paşa ve Emine Hanım çiftinin evliliklerinden Zeynep, Saide, Şerife Fatma ve Seza adlı dört kız çocukları dünyaya gelir. Ancak ne yazık ki Zeynep ve Saide çok küçük yaşlarda hayatlarını kaybeder ki Saide, Stokholm’de dünyaya geldikten sonra orada vefat eder. Şerife ve Seza ise 1970’li yıllara kadar yaşarlar. Şerif Paşa ve Prenses Emine Hanım’ın İsveç’te ikamet ettikleri zaman içerisinde, başta İsveç kraliyet ailesi ve aristokrasisi olmak üzere, Avrupa sosyetesi ile çok yakın münasebetleri olur. Resmi ve özel davetler, etkinlikler ve merasimlerde boy gösteren çifte büyük sempati duyulur. Şerif Paşa’nın yakışıklılığına ve Emine Hanım’ın da güzelliğine birçok magazin haberinde atıfta bulunulur.
Sultan Abdülhamid’in uyguladığı politikalara karşı muhalefet eden Şerif Paşa, yeni- adil- eşitlikçi bir düzen sözü ile ortaya çıkan İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne destek vermeye başlar. Ancak kısa zaman içerisinde İttihatçıların gerçek niyetlerinin Türkçü ve ırkçı olduğunu sezince, onları eleştirerek cemiyet ile ilişkisini 1909 yılında keser. Akabinde de ailesi ile birlikte Paris’e yerleşir. İttihatçılara karşı çalışmalara başlayarak çeşitli fırka oluşumları ve bir de aylık çıkacak olan Meşrutiyet adlı mecmuayı hayata geçirir. İttihatçıların kendisi hakkında idam kararı çıkartmaları ve hatta ölüm emrini vermeleri, Şerif Paşa’nın Ocak 1914 tarihinde Paris’teki evinde suikast girişimine maruz kalmasıyla dünya medyasına konu olur. İttihatçıların kendilerine ait olan Selanik şubesinden Paris’e gönderdikleri gizli bir ajan, eve girmeye çalışırken Emine Hanım’a ve hizmetkarına ateş eder. Ancak sadece hizmetkar vurulur. Emine Hanım kendisini yere atarak ölü taklidi yapar. Silah sesini duyan ve aşağı kata koşan Şerif Paşa’nın damadı Salih Hüsnü Bey, kendi silahı ile tetikçiyi ana girişte vurarak öldürür.
Bu suikast girişiminden yaklaşık üç ay sonra Nisan 1914 tarihinde Bitlis’teki Kürdler İttihat ve Terakki’ye karşı Mela Selim liderliğinde bir isyan gerçekleştirirler. İsyana dair olarak Avrupa’daki devletleri bilgilendirme konusunda Şerif Paşa çeşitli devlet idarecilerine mektuplar gönderir. Bu mektuplardan biri 16 Nisan 1916 tarihli olup Rusya Dış İşleri bakanlığına gönderilmiştir. Mektubu Rus Kraliyet Arşivleri’nden çıkartarak meraklıların bilgisine sunan şahsiyet ise, Ermenistan Kürdlerinden olan araştırmacı yazar Celile Celil’dir. Mektubu ‘Kürt Halk Tarihinden 13 İlginç Yaprak’ adlı kitabında paylaşmıştır:
‘Sayın Bakan; Şu an Avrupa Türkiye’nin yapacağı reformları bekliyor. Ama Osmanlılar Kürtlerin Bitlis’teki başkaldırılarını bahane ederek Avrupa toplumunu kandırmaya çalışıyor. Bu başkaldırının asıl sebebini size bildirmeyi üzerime vazife sayıyorum. Türkiye’de reform istemeyen yok ama Osmanlılarda bu devlete, İttihat ve Terakki idaresine hiç kimse güvenmiyor. Hiç kimse devletin anayasayı değiştirip onaylamak istediğine inanmıyor. Türkiye’de, legal ve illegal tüm devlet yetkileri İslamı ortadan kaldırmak istiyor düşüncesi iyice yerleşmiş. Tarafsız gözlemcilerin bildirdiğine göre, aslında halk fanatik değil, ama dinlerine bağlı. Halk, dini yok sayacak hiçbir lideri benimsemez ve ona karşı çıkar. İttihat ve Terakkiciler iktidar oldukları sürece halk arasında kargaşa ve hoşnutsuzluk eksik olmayacaktır.
Kürt toplumu içinde Ermeni düşmanlığı asla yoktur. Başkaldırı lideri Mele Selim, Bitlis papazına yazdığı mektupta Ermenilere karşı hiçbir kötü emellerinin olmadığını ifade etmektedir. Verdiği beyanatta başkaldırının Ermenilere değil, devlete karşı yapıldığını dile getirmiştir. Öte yandan başkaldırının hedefi yöresel değil, geneldir. Kürtlerden sonra Araplar ve Türkler de başkaldıracakları tehdidinde bulunuyorlar. Bu olaylar Osmanlıların manen ve madden dağılışını hızlandıracaktır. Eğer reformlar toplum içinde muteber, İslama karşı olmayan kadroların eliyle gerçekleşseydi memnuniyetle karşılanırdı. Müslümanların İttihat ve Terakki’nin en iyi reformlarını kabul etmeleri bile çok zor görünüyor. Tekrar etmekte yarar var; başkaldırı hükümete, İttihat ve Terakki komitesine ve perde arkasındaki gizli (derin) devlete karşı yapılmıştır. Eğer Avrupalı hükümetler, imparatorluğun tümden çöküşünü istemeyip reformların gerçekleşmesini istiyorsa, İttihat ve Terakki komitesini desteklemekten vazgeçsin. Türkiye’nin birliği için en büyük tehlike, bu komitedir. Avrupa, Türkiye’de Müslüman halk tarafından benimsenecek olanların iktidara gelmesine destek vermelidir. Sayın bakan, en derin saygılarımı ve en iyi dileklerimi sunuyorum.
Liberaller Birliği General Şerif Paşa 16 Nisan 1914, Paris’ (Çeviren: Hasan Kaya/Bitlisname)
İttihatçıların niyetlerinin ifşası ve I. Dünya Savaşının başlamasıyla, Şerif Paşa’nın da gidişatın yeni bir dünya düzeni ile son bulacağını kavramasına yol açar. Ailece yüzyıllar boyunca sadık kaldıkları ve hizmetinde oldukları Osmanlı İmparatorluğunun yeniden yapılanması gerektiğine inanan Şerif Paşa, bu yeni düzende etnik mensubu olduğu Kürd milletinin de İmparatorluk bünyesinde bir statü sahibi olması gerektiğini dile getirir. Hem İstanbul’daki Kürdi cemiyetler ve ileri gelen Kürd aydınları ile irtibatta olur, hem de Avrupa’daki diplomatik kanalları yoklayarak kamuoyu oluşturmaya başlar. Bu gayretlerinde eşi Prenses Emine Hanım da kendisine destek çıkar ki o da 1918 tarihinde İstanbul’da kurulan Kürd Kadınları Teali Cemiyeti’nin başkanlığını yapar.
Ocak 1919’da Paris Barış Konferansı’na Osmanlı Delegasyonu olarak katılır ve burada Kürdleri temsil ettiğini belirterek ‘Kürd Talepleri’ başlığı altında bir muhtıra sunar. Aralarında Musolini de olmak üzere İngiliz, Alman, Fransız, Amerikalı, Rus ve diğer birçok devlet adamı ve siyasilere mektuplar yazarak Kürdlerin de bir statü sahibi olması gerektiği hususunda uzun yıllar mücadele verir. Ne yazık ki bu mücadelesi herhangi somut ve pozitif bir sonuca ulaşmaz ve Sevr sonrası 1920 itibariyle de siyasi çalışmalarına son vererek, henüz yerleştiği Monte Carlo’dan İtalya’ya taşınır.
Karşı karşıya kaldığı bir takım ailevi ve ekonomik sorunlar nedeniyle, Emine Hanım ve kızlarıyla ayrı düşer. Yaşadığı Siena Monticiano şehrinde İtalyan bir hanımefendi ile tanışır ve 1922 yılında Melek Handan adlı kızı o şehirde dünyaya gelir. Ulaştığım İtalyan arşivlerinde Melek Handan’dan ‘Melek Cherifa Pacha – Principessa del Kurdistan’ ünvanı ile bahsediliyor.
Prenses Emine Hanım rahatsızlığı nedeniyle 1926 yılında hayata veda ederken, kızları Şerife Fatma ve Seza ise Mısır’da yaşamaya devam ederler (daha sonra Avrupa’ya geçerler ki Şerife Fatma Hanım Paris’te vefat ediyor).
Melek Handan Hanım 1948 yılında İtalya’nın ünlü ailelerinden Pecorini Manzonilerin oğlu Kont Carlo Pecorini Manzoni ile evlenir. Şerif Paşa’nın yaşamı Mısır ve İtalya arasındaki seyahatleri ile devam eder. Ta ki yaşı itibariyle artık tek kalamayacağından, Catanzaro şehrine kızı Melek Handan’ın yanına gelir. Zira Manzonilerin asıl toprakları burada yani Calabria bölgesindedir ve malikâneleri de Catanzaro’dadır.
Melek Handan Hanım’ın Carlo Pecorini Manzoni ile olan evliliğinden ikisi kız Antonietta ve Patrizia, biri erkek Umberto olmak üzere üç çocuğu dünyaya gelir. Antonietta’ya Kerime, Patrizia’ya da Saide isimlerini göbek isimleri olarak verilir ki çok büyük ihtimalle de torunlarına bu adları Şerif Paşa koymuştur. Hayatının son yıllarını kızı Melek Handan’ın Catanzaro’daki malikânelerinde torunları ile geçiren Şerif Paşa, 22 Aralık 1951 tarihinde geçirdiği bir kalp krizi sonucu 86 yaşında hayata veda eder.İtalya’ya seyahat etmeden önce, Şerif Paşa hakkında 1951 – 52 yılları arasında yayımlanmış arşivleri araştırırken, Catanzaro şehri üzerine çalışmaları bulunan ve Şerif Paşa üzerine de bir yazı kaleme almış olan Catanzarolu tarih araştırmacısı Dr. Castagna ile tanıştım. Elektronik posta yazışmaları aracılığıyla Dr. Castagna ile Catanzaro’da buluşmak ve kendisi (ve mümkün ise Şerif Paşa’nın halen hayatta olan torunu Patrizia ile de) Şerif Paşa üzerine bir görüşme yapma konusunda randevu aldım. Dr. Castagna’nın Şerif Paşa üzerine yazmış olduğu makale çok ilginçti. Zira o da Şerif Paşa’nın naaşının Mısır Kralı Faruk tarafından İtalya’dan Mısır’a götürüldüğünü iddia ediyordu. Hatta makalesinin başlığında ‘Catanzaro’dan çalındı/kaçırıldı’ ibaresini kullanmıştı.
Şerif Paşa’nın 1951 kışı Catanzaro’da hayata gözlerini yumması, o dönem ve akabindeki aylarda İstanbul’da yayımlanan mecmualarda da yankı uyandırmıştır. Bunlar arasında en teferruatlı bir şekilde konuyu ele alan yayım ise 11 Temmuz 1952 yazı ve 146. sayı ile okuyucularına bu ölüm çerçevesinde gelişmeleri aktaran Hafta mecmuası olmuştur.
Şerif Paşa’ya ait dört adet fotoğrafın da kullanıldığı Hafta mecmuasında, ‘Gömülemiyen Ölü’ başlığı ile iki sayfalık bir haber yer almıştır. Ailesi ve aile fertleri ile vasiyet konusundaki anlaşmazlıkları, yaşamı ve vefatı konularının aktarıldığı haberden bazı detaylar şu şekilde verilmiştir:
‘İtalya’nın Catanzaro şehrinde Kont Pecorini Manzoni’lerin malikanesindeki küçük aile kilisesinde, dört aydan beri tabutu mühürlü olarak duran bir ölü vardır. Bu eski Osmanlı paşalarından Kürt Mehmet Şerif paşanın naaşıdır. Merhumun Mısır’da bulunan kızı ve ailesi efradından bir kısmı, naaşın Mısır’a naklini talep ederken, İtalya’daki kızı ile damadı, Paşa’nın Catanzaro şehrinde gömülmesini istemektedirler. (İtalyan) Pultrone Sulh Hakimliği bu hususta bir karara varılıncaya kadar tabutu mühürleyip yediemin olarak tayin ettiği Kont Pecorini Manzoni’nin kilisesinde muhafaza edilmesini uygun görmüştür.
22 Aralık tarihinde 86 yaşında olarak ölen Mehmet Şerif Paşa, Irak Kürtlerinden Süleymani ailesine mensuptur. Uzun seneler Osmanlı sarayında yaşayan Şerif Paşa, muhtelif sefaretlerde de vazife almıştır. Hiçbir vakit Kürtlüğünü unutmayan bu adam hem her vesile ile müstakil bir Kürdistan’ın teşekkülü için çalışmış; bu yüzden birkaç kere suikast teşebbüsüne maruz kaldığı gibi hem de iki kere idama mahkûm edilmiştir.
Birinci Cihan Harbi’nden sonra, ‘Hür Kürdistan’ hülyalarını tahakkuk ettirmek gayesiyle Paris’te bir kampanya açan Mehmet Şerif Paşa, Fransa ile İngiltere’nin kendisini himaye edip müstakbel Kürdistan Krallığının varisi olarak tanımaları üzerine, O. N. U’nun teşekkülünde, Kürdistan’ı temsilen kendisinin de aza olarak kabul edilmesini istemiştir.
Siyasi emeline bir türlü varamayan bu adam, aile hayatında da pek mesut olamamıştır. Vasiyetnamesinde bu meseleye uzun boylu temas etmiştir…’
Dr. Castagna ile daha önceden kararlaştırdığımız gibi Catanzaro Monumentale mezarlığı girişinde buluştuk. Aylarca yaptığım araştırmalar ve haftalar boyunca Dr. Castagna ile gerçekleştirdiğim yazışmalar sonunda, Şerif Paşa’nın mezarının burada olduğu artık kesindi. Zira Dr. Castagna da mezarı bulmam ve görmem için bana eşlik ve rehberlik edeceğini teyit etmişti.
Derin bir içtenlik ve samimi bir kabul ile Dr. Castagna ve tercümanlık için yanında getirdiği yeğeni, mezarlığın girişinde bizleri karşıladılar. Devasa ve bir o kadar da düzenli bir yerdi burası. Göz alabildiğince geniş ve çiçekler ile kaplı bir mezarlıktı Monumentale mezarlığı. Dr. Castagna ile Şerif Paşa’nın mezarını görmeye doğru giderken, Paşa hakkında sohbete koyulmuştuk bile. Böyle bir şahsiyetin bu şehirde ve mezarının da bu mezarlıkta yapılmış olmasının enteresanlığını anlattı Dr. Castagna. Zira bu Katolik mezarlığında Müslüman birinin hem de bu şatafat ile en asilzade ailelerin aile mezarlıkları yanında olmasının hiç görülmemiş bir şey olduğunu dile getirdi. Zaten kendisi de bu durumdan dolayı Şerif Paşa hakkında araştırmalar yaptığını ve o makalesini kaleme aldığını aktardı. Mezarın burada yaptırılmasında güçlü Manzoni ailesinin rolünün olduğu kesin diye de ekledi.
Kısa bir yürüyüş sonrası çevresi siyah zincirler ile süslenmiş ve üzerinde ‘Le General Cherif Pacha’ yazan mermerden yapılmış mezara ulaştık.
İçimde çok tuhaf bir his oluştu ve hüzünlendim. Koskoca Kürd Şerif Paşa’nın mezarını bulmuştum ve önündeydim. Duygulandım. Handanzade Şerif Paşayê Babanî’ye ait bir mezar taşıydı bu. Hem Osmanlı devletini hem de hiçbir zaman unutup sırtını dönmediği milleti Kürdleri elinden geldiğince temsil etmeye çalışmış Kürd Şerif Paşa’nın mezar taşıydı bu. 22 Aralık 1951’de vefat ettikten sonra kızı Melek Handan ve eşi tarafından yaptırılmıştı burası. Daha sonrası naaşının buraya defnedilmesi için beklenilmişti. Tam Şerif Paşa’nın kızının mezar yeri hakkında bir soru soracaktım ki Dr. Castagna benden önce davranarak hemen o yanı başımızda yer alan ve büyük bir heykel ile süslenmiş mezarı göstererek ‘burası da Manzonilerin aile mezarlığı. Büyük olasılıkla Şerif Paşa’nın kızı Melek Handan da burada gömülüdür’ dedi.
Mezar taşları üzerindeki ve çevresindeki heykellerin ve kabartmaların anlamlarını anlattı Dr. Castagna. Ardından Şerif Paşa’nın naaşının bu mezar içerisinde olup olmadığını ve naaşın Kral Faruk tarafından Kahire’ye götürülme konusunu sordum. Hatta bu konuda mezarlık idaresinde veyahut Catanzaro şehir arşivinde herhangi bir belgenin var olup olmadığını da. Somut olarak herhangi bir belgeye kendisinin de ulaşamadığını söyleyen Dr. Castagna, defn ve cenaze hakkında Şerif Paşa’nın torunu ve aile fertlerinin de pek konuşmak istemediklerini aktardı. Ancak şahsi fikrinin naaşın Mısır’a götürüldüğü yönünde olduğunu da belirtti. Kendisi daha önce Patrizia hanımefendi ile şahsen görüşmüş ve aile albümünden Şerif Paşa’ya ait birkaç fotoğraf temin edebilmişti. O görselleri benimle de paylaştı.
Şerif Paşa’nın hayatta olan ve halen Catanzaro’da yaşayan torunu Patrizia Pecorini Manzoni ile görüşme girişimlerim, hanımefendinin sağlık sorunları ve Catanzaro’da bulunmaması nedeniyle ne yazık ki sonuçsuz kaldı. Ancak ben dışarıdan da olsa Şerif Paşa’nın son nefesine kadar içinde yaşamış olduğu o evi görmek istedim. Dr. Castagna ile mezarlıktan ayrıldıktan sonra, 1700’lerde inşa edilmiş olan ve Manzoni sülalesinin halen sahibi oldukları malikaneye gittim. Binanın içine giremedim ancak avlusunu ve bahçesini ziyaret edip gezindik.
Kürd Şerif Paşa’nın mezar taşını buldum. Sıra naaşının izini sürmekte. Kahire’deki dostlarım ile hâlihazırda bu konu ile ilgili olarak yazışmakta ve görüşmekteyim. Bir sonraki durağım Mısır’ın Kahire şehri ve kraliyet mezarlığı olacak.
General Kürd Şerif Paşa’nın ruhu şad olsun.
Baran Zeydanlıoğlu – 28 Ekim 2023
Bitlisname kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.