Bitlis İsyanı Mektupları 1-6 Nisan 1914
- 18 Ocak 2022
- 10
Bu mektuplar, Bitlis’teki Holyoke Amerikan İlahiyat Kız Koleji’nde görev yapmış bayan Mary D.Uline’nin Boston’daki arkadaşlarına yazdıkları mektuplardır. 1-6 Nisan 1914 tarihleri arasında Bitlis’te cereyan etmiş Kürd İsyanı sırasında gördükleri ve yaşadıklarını kaleme alan bayan Uline’nin yazdıklarını sizler için araştırdım.
Derleyen ve çeviren: Baran Zeydanlıoğlu
Bitlis, 1-6 Nisan 1914
Değerli Dostlar,
Sizlere üç hafta önce buradaki durumun giderek daha gergin bir hal aldığını yazmıştım. 14 Mart’dan beri burada sıkıyönetim hali var ve o zamandan beri yüzlerce asker her yerden Bitlis’e kaydırıldı. Kürdlerin, hükümetin var olan vergileri dahada yükseltmesi ve devlet memurlarının maaşlarını da artırmalarından dolayı hükümetten intikam almak için şehre saldıracakları tehditleri devam etmekte.
Hemen hemen üç haftadır akşam saat 6’dan sonra kimsenin sokaklarda bulunmasına izin verilmemekte. Askerler ve polisler gece boyunca sokaklarda asayişi sağlamak için dolaşmaktalar. Eğer birilerini sokaklarda görürlerse hemen düdüklerini çalıyorlar ve o kişilerin durmalarını talep ediyorlar. Durmayanları ise anında olduğu yerde ateş açarak vurup öldürüyorlar. Eğerki düdük sonrası duran oluyorsa da onları tutuklayıp nezarethaneye götürüyorlar ve çok yüklü para cezası karşılığı ancak serbest bırakıyorlar. Bizim erkek öğrencilerimizden 4’ü bir gece okulumuz için hemen okulun karşısında olan çeşmeden su almaya gittiklerinde polisler tarafından tutuklandılar ve su testileri ile beraber o geceyi nezarethanede geçirdiler. Bu olaydan sonra çocukların akşam dışarı çıkma konusunda daha temkinli olduklarını söylememe herhalde gerek yok. Geçen akşam 3’ü de yabancı olan Osmanlı Bankası çalışanları ve bizim buradaki çevremiz bize yemeğe geldiler. Bizden sadece bir mahalle uzakta kalan bu bankacılar akşam yolda polisler tarafından durdurularak merkez karakoluna götürülüyorlar ve orada nereden nereye gittiklerini ispat etmelerini, bir belge veya pasaport göstermelerini talep ediyorlar onlardan. Bu tür tedbirleri hükümet kitlelerin akşamları onlara karşı toplanmaması için ve Kürd casuslara karşı uyguluyor.
Bugün erkenden insanlar çarşı pazardaki mallarını evlerine getirmeye başladılar. Aslında son bir kaç haftadır bunu yapıyorlardı ancak polisler bunu da engellemeye koyuldular ve mallarını evlerine taşımaya kalkanları tutukluyorlar bir kaç gündür. Bu sabah itibari ile hükümet çarşı esnafına bir duyuru yaparak ya dükkanlarında kalmalarını yada evlerinde kalmalarını talep etti. Esnaf da ikincisini seçerek, mallarını gün boyu sırtlarında daha güvenli bir yere taşıyarak nakil ettiler. Hiç hoş olmayan içler acısı manzaralar ortaya çıktı. Gün boyu kar ve yağmurdan dolayı yollar çok kötü duruma geldi. Erkek, kadın ve çocuklar, yüzlerinde korku ve endişe ile sırtlarında elbiseler, içlerinde fesler ve yağ tenekelerinin olduğu kutular ve diğer eşyaları taşıyarak evimizin önünden geçtiler. Geçen gece askerler olası bir Kürd saldırısını savuşturmak için çevre köylerden birisine gönderildiler. Bu sabahın 10’u itibari ile askerler ve Kürdler arasında şiddetli çatışmaların olduğu haberleri gelmeye başladı. inanılması güç bir durumdu. Bu çatışma gün boyu devam etti. Sabah 6.20’den gecenin geç saatlerine kadar askerler ve Kürdler arasında şehrin dış kesimlerinde çatışmalar sürdü. Şuan saat akşam 21:15 ve durum an itibari ile sakin, ancak sabahın nelere gebe olduğu konusunda hiçbir fikrimiz yok. Şehir iyi korunduğundan bizler de kendimizi güvende hissediyoruz. O yüzden bizim için endişe etmeyin.
Bitlis, 2 Nisan 1914 Perşembe
Dün gece iyi uyumuşum. Ancak planladığım gibi sabahın 4.30’unda kalkamadığımdan günün olaylarını kaçırmışım. Savaş kapıda. Hükümet askerleri ve Kürdler arasında şehirde. Satırları yazdığım şuanda havada bombalar uçuşmakta ve makineli tüfekler (mitralyöz) hakkında gelen haberlerin süratinden kaç tane olduklarını sayamıyorum bile. Hükümete karşı olan şehirdeki Kürdler, sabahın 5’i itibari ile sehirdeki tepeler ve mezarlıklarda kalabalık kitleler halinde toplanmaya başladılar. Yanlarında getirdikleri yeşil ve kırmızı renklerden oluşan (Kürd) bayraklarını tepelere diktiler ve oraya buraya astılar.. Saat 6 itibari ile de iğrenç uğultularla çığlık atmaya ve bağırmaya başladılar, ki aynı anda da savaş marşları söylüyorlardı şehrin her köşesiden. Kürdlerin Allah’a yardım için dua ve yakarışları sırasında hükümet güçleri tarafından üzerlerine ateş açıldı. İsyan için toplanan kitle birden bire kaçışmaya başladı. Saat şuan sabah 10 ve şiddetli çatışmalar devam ediyor. Dışarıdan gelecek takviye Kürd kuvvetlerinin savuşturulması büyük oranda hal olmuş gibi şuan. Bizim binalarımızın yakınında sipere yatmış ve gizlenmiş Kürdler var. Şuan bulunduğum yerden Ermeni mezarlığı icerisine gizlenmiş elliye yakın Kürd görüyorum. Ermeni kilisesi Surp Kevork’un bu tarafındalar şuan. Yani kilise onların arkasında kalıyor. Bizim olduğumuz yöne doğru ateş ediyorlar ancak nişanı bize almıyor ve bize ateş etmiyorlar. Yolun karşı tarafındaki polis karakoluna nişan alıp ateş ediyorlar. Saatlerdir bu şekilde devam ediyorlar, ki zaten orada bulunan bir askeri de vurarak öldürdüler. Ayrıca karakolun tüm camları da kırılmış durumda. Karakolda bulunan 11 polis bizim okulunda hemen karşısında olan Britanya Konsolosluğu binasına sığındı. Ancak konsolos gibi bir konumu olan bay Maynard hemen binaya giderek oraya sığınan polislere binayı terk etmelerini ve milletin bu kargaşalarda Britanya Devleti ve hükümetinin bir parmağı olduğunu düşünebileceğinden, polislere yardımcı olamayacaklarını bildirdi. Ancak bizim (Misyoner Okulu ve binasının) resmi bir statüsü olmadığından polislerin buraya gelmelerine izin vererek biz içeri aldık. Hem bizim yüksek duvarlarımızın arkasından onlara (Kürdlere) ateş edebilirlerdi hemde bizi onlardan koruyabilirlerdi. Şuan bize ait binalarda polis ve askerlerden oluşan 14 kişi var.
Çatışmanın başladığı sabahın 6.30’undan beri okul binası içerisindeyim. Benim kendime ait olan odam okul duvarının dışındaki diğer binada. Tabiiki tehlike geçene ve çatışma bitene kadar, buradaki öğrenci ve öğretmenlerimizle beraber kalacağım. Normalde burada olması gereken diğer öğretmenler ve diğer öğrenciler evde olduklarından, şuan okulda sadece 6 öğretmen ve 40 yatılı kalan öğrenci bulunmakta. Çatışma başladığı an öğrenciler arasında korku ve panik vardı, ancak an itibari ile söylenenleri bir asker disiplininde sakince dinliyor ve yerine getiriyorlar. Bu satırları yazarken bir yandan da cam önüne kurduğumuz barikatları yönlendiriyorum. Kız öğrenciler bahçeden getirdikleri çamur ve kumları kutulara yerleştiriyorlar ve bu kutuları da camların önüne istifliyoruz ki, dışarıdan gelebilecek herhangi bir kurşuna karşı kendimizi koruyabilelim. Dışarıdan herhangi bir taş, kum, veya kutu taşımayan kızlar ise, ya örgü örüyorlar yada dikiş yapıyorlar. Bizler bunlarla uğraşırken dışarıdaki çatışmalar tüm hızıyla devam ediyor ve hangi sesin hangi kurşuna veya neye ait olduğunu ayırt dahi edemiyoruz. Dünkü çatışmalar hakkında epeyi detaylı bilgi tarafımıza ulaştı. 11 Kürd ve 10 asker öldüğü gibi çok sayıda yaralı da varmış. İsyanın liderlerinden Seyyid Ali ve ona bağlı 2000 silahlı Kürd, şehre gelmek üzere Bitlis’in 10 mil dışında bir köyde onlara katılacak başkalarını da bekliyorlarmış. Seyyid Ali ve adamları, bugün Bitlis’e geleceklerini de söylüyorlarmış. 500 kişilik bir Kürd grubu şeyhleri ile birlikte dün şehre geldiler. Şuan itibari ile Bitlis’e daha çok asker sevkiyatı bekliyoruz. Kürdler, şehre hakim olur olmaz ilk yapacakları işin devlet kurumlarındaki resmi evrakları tahrip edeceklerini söylüyorlar. Daha sonra da şehirdeki tutsakları serbest bırakacak ve liderleri olan Şeyh Şahabeddin’i idareci olarak başa getireceklerini belirtiyorlar. Seyyid Ali ayrıca bir kaç kadın aracılığı ile şehirdeki Ermeniler’e mesaj göndererek kendilerine şehre girerken ateş açılmamasını istediklerini, çünkü bu meselenin Kürdler ve hükümet arasında olduğunu ve kesinlikle Hristiyanlar ile alakasının olmadığını bildirmiş. Aksi taktirde eğer Ermenilerden kendilerine doğru bir ateş açıldığı zaman, kesinlikle karşılık vereceklerini ve misilleme yapacaklarını da eklemiş mesajına. Biz İstanbul ve Erzurum’a telgraf çekmeye çalıştık ancak kimse şehre inmeye cesaret edemiyor. Saat 15.30 ve çatışma halen devam ediyor. Kulakları sağır edercesine duyulan kurşun seslerinden dolayı, bazen birbirimizle konuşurken ne dediğimizi dahi anlayamıyoruz.
Okulun bazı pencerelerinden kendimizi tehlikeye atmadan olan biteni görebiliyoruz. Yaklaşık iki saattir bulunduğum yerden Kürdlerin yakındaki Şerif Bey tepesinden aşağı doğru hükümet binalarına ateş etmelerini izliyorum. Kürdlerin savaş taktikleri Kızılderililerin tarzına benziyor. Çalılıklar, taş veya bir mezar taşı ardına gizlenip bekliyorlar ve aniden çıkıp ateş ediyor ve tekrardan saklanıyor ve sipere yatıyorlar. Şehirden onlara silahla verilen cevaplar ise hiç onlara isabet etmiyor gibi. Ben onlardan halen vurulanı görmedim ancak söylediklerine göre, 4 Kürd ve 3 asker vurulmuşlar bu sabahki çatışmada. Bu sabahki Surp Kevork Kilisesi yanında toplanan ve benim konuştuğum Kürdler, kiliseye girmiş ve oradan şehre ateş etmekteler. Akşam üstü 15 kişilik silahlı bir Kürd grubu bizim bulunduğumuz binalara doğru geldiler önce, sonra vaz geçip yan komşu binasına doğru yöneldiler. Bu komşumuz Sultan Bey de Kürd ve dostumuzdur. Evine gelen silahlı Kürdler, Sultan Bey’in evini uçurumun diğer tarafına ateş etmek için kullanmak istediklerini dile getirmişler, ki tam benim bulunduğum pencerenin karşısından. Şansımıza Sultan Bey’in annesi duruma müdahale edip bizi ima ederek, yanda içinde öğrencilerin olduğu bir bina bulunduğunu ve kendilerine izin veremeyeceğini söyleyince, onlar da oradan ayrıldılar. Burada çok ilginç olan durum ise bu insanların bir kadını dinlemeleri, ki böyle bir şey dünyanın bu tarafında olmamıştır. Şehrin diğer taraflarındakilerle irtibatımız kesik olduğundan, o taraflarda neler olduğundan haberimiz yok. Sabah hayatını riske atarak çarşıdan geçmeye çalışan birisinin vurulduğu ve sıkılan ve seken kurşunlardan civarda ve pencerelerinde bulunan 5 kişinin de hayatlarının kaybettikleri söyleniyor. Dün gece hava karardıktan sonra silah sesleri kesilmişti. Belki bu gece de öyle olur. 3 Nisan 1914, Cuma Silah sesleri ne yazıkki ta gece yarısına kadar devam etti. Ben okuldaki öğrencilerle birlikte orada kaldım ve silah seslerine rağmen gece 9 civarı yataklarımıza girdik. Kızlar (öğrenciler), pencerelerinden herhangi bir tehlike arz etmeyen içerideki iki odaya, sardunya balıkları gibi bir birlerine yapışmış vaziyette doluşmuşlardı. Ben ise pencerenin önündeki camı aralık bırakarak betonun üstüne uzanarak uyudum. Hepimiz sanki kırlarda kamp kurmuş ve kuşların cıvıltısı altındaymış gibi bir birimize bitişik uyuduk. Geceyarısı sadece bir kere uyandım. O da kedinin bir tanesi, aralık bıraktığım pencereden içeri girip üzerime atlayınca, sanki kedi büyüklüğünde bir kurşun yemişim hissi ile çığlık atarak uyanmam oldu. İşin ilginç yanı kimse uyanmadı ve mışıl mışıl uyuyorlardı. Çığlığım sadece davetsiz misafiri ürkütmüş ve pencerelere yöneltmişti. Ancak kedi perdelerden dolayı çıkışı bulamayınca tekrardan üzerime düştü. O andan itibaren artık tamamıyle uyanıktım ve keşke diyorum bir kurşun şu kediye isabet etmiş olsaydı. Komik şeyler hep böyle ciddi durumlarda oluyor nedense. Ya da hep beni buluyorlar. Neyse, hepimiz bu sabah, ortalığın sakinleşmesinden ve çatışmaya ara verilmiş olmasından dolayı müteşekkiriz. Ben size dün akşam 5.30 civarı yaşadıklarımızı anlatayım da görün neden müteşekkiriz bu sabahki sessizliğe.
Bizim kaldığımız binalarla okullarımızın arasından geçen yol sağlı sollu yüksek duvarlar arasında olduğu için, sekebilecek kurşunlardan etkilenmeden rahatlıkla okullarımız ve bina arasında gidip gelebiliyorduk. Akşam 5 civarı okul ile aynı yerde bulunan bay Maynard’ın evine gittim. Yeni ve ilginç haberler gelmişti. Bu Kürd İsyanını başlatan 3 kişi, Seyyid Ali, Molla Selim ve Şahabeddin konsolos bay Maynard’a mesaj göndermiş ve kendilerinin Britanya Konsolosluğu’ndan sığınma talep ettiklerini bildirmişler. Bu iyi haberdi. Çünkü bu demekti ki Kürdler karşılarındaki kuvvetlerin, kendilerinden daha güçlü olduklarını anlamış ve kendi güçlerininde zayıfladığını kabullenmiş anlamına geliyordu. Tabiki bay Maynard ne kendisinin resmi ve atanmış bir konsolos olduğunu nede binanın bir konsolosluk olduğunu oradaki 3 özel temsilciye bildirerek Kürd liderlerin taleplerini kabul etmedi. Özel temsilciler cevaplarını alarak oradan ayrıldılar ve biz daha sonrasında da herhangi bir şey duymadık onlardan. Özel temsilciler ayrıldıktan yarım saat sonra çatışma dahada yakına gelerek şiddetledi. Binamızın kurşunlara hedef olduğunu hemen anladık. Kurşunlardan bir tanesi oturma odasının penceresine isabet ettiğinde tüm Maynard aile fertleri de oturma odasındaydılar. Gece yarısına doğru pencerelerinin yarısına kadar taşlarla siper yaptılar. Pencereye isabet eden bir kurşun ise taş sipere isabet ederek aileyi korumuş oldu. Kurşunun sekerek herhangi birisine isabet etmemesi bir mucize. Bayan Maynard ve çocuklar daha güvenli bir yer olan mutfağa gittiler. Bay Maynard ise bizlere herhangi bir lamba veya mum yakmamamızı ve pencerelerden uzak durmamızı söyledi. Silah sesleri ve çatışma o kadar kötüydü ki bay Maynard 1 saat boyunca burada kaldı. Bu zaman içerisinde aynı pencerenin başka bir yerine ikinci bir kurşun isabet etti ve perdeyi yırtarak, çerçeveleri kırarak, yatak odasının duvarını delerek diğer taraftan çıktı. Bu iğrenç kurşun eğer birisine isabet etmiş olsaydı ne kadar zarar vermiş olurdu !.. 14 tane kurşun şapelin (küçük kilise) duvarına isabet ederken sadece bir tanesi pencereye isabet ederek camlarını kırmış. Biz bu kurşunların bizleri veya binamızı hedef aldığını düşünmüyoruz. Yalnız hangi taraftan geldiğini de bilemiyoruz. Bu sabah saat 6 civarı çatışma yine oldu ancak çok kısa sürdü. Şuan itibari ile askerler dün Kürdlerin oradan ateş ettikleri tepeyi ele geçirdiler. Kürd bayrakları indirildi. Kürdler kaçtılar ve değişik yerlerde saklanıyorlar şuan. Liderleri Selim Hoca ve diğerleri Rus Konsolosluğu’na sığınmışlar. Bu detay durumu biraz karmaşık bir hale getirerek kafalarımızda ’ acaba Rusya’nın bu isyanda parmağı var mı?’ soru işaretini uyandırıyor. Askerler tüm yüksek yerlere konumlandırılarak çadırlar kurdular. Askerler sokaklarda da dolaşarak ev ev saklanan Kürdleri arıyorlar ve yakaladıklarını tutukluyorlar. Kürdler, onları terk edip bırakan şeyhlerine kızgınlar ve küfür ediyorlar, ki konuşurken duyduk. Tam olarak kaç ölü ve yaralı var konusunda kesin bilgilere hakim değiliz. Çatışmalar süresince binlerce insanı öldürebilecek sayıda kurşun kullanıldı, ancak sıkılan kurşunların büyük kısmı Kürdleri korkutmak için sadece havaya sıkıldı. Surp Kevork kilisesine kaçıp saklanan Kürdlerden 7’si öldürülmüş 5’i de yaralanmış. Hükümet konuya şuana kadar hakim ve vakıf olduğunu ispat etti. 6 Nisan 1914, Pazartesi Perşembe’den bu yana bahsi edilebilecek herhangi bir çatışma olmadı. Askerler Kürdleri arıyorlar her yerde. Bir tanesini bir tandırda (içinde ekmek yapılan yerdeki delik) bulup yakaladılar. Musa Bey’in yakındaki Muş’dan yola çıktığı ve buraya geleceği haberi var. Askerlerimiz herkese karşı uyanık ve tetikte. Korkacak bir şey yok, ki gelirlerse de gelsinler. Bir şey yapamazlar. Bu arada Mela Selim halen Rus Konsolosluğu’nda ve başına 100 lira (440 usd) ödül konularak, kaçtığı anda yakalayana verilecek. Eğer hükümet bu liderleri yakalar ve onların üstesinden ciddi bir şekilde gelirse mesele hal olunur. Yoksa bütün bahar boyunca huzursuzluk devam eder.
İçten sevgilerimle, Mary D.Uline
Bitlisname.com kaynak gösterilmeden yayımlanamaz.