Bitlis kralının başının kesilmesi ve Prenses Gülşenraz
- 19 Ocak 2022
- 10
Üzerinde Fransızca olarak ’bakın Bitlis kralının başını kesip bu sepet içerisinde size getirdim’ yazısı olan bu gravür için, daha önceki bir yazımda ’büyük ihtimalle bu gravür, Bitlis hükümdarı Kürd Emir Şeref Han’ın başının Osmanlı’nın adamı Ulama Paşa tarafından kesilerek öldürülmesinin tasviridir’ diye belirtmiştim. Ancak yeni ulaştığım 1723 yılında Fransız yazar Thomas Simon Gueullette tarafından ’Binbir Gece masalları’ndan esinlenerek yayımlanmış ’les Aventures merveilleuses du mandarin Fum-Hoam, contes chinois (Çinli Fum-Hoam’in Harika Maceraları – Çin Masalları’ adlı bir kitapta, hem bu gravürün aslına hemde gravürün arkasındaki asıl hikayeye denk geldim.
Baran Zeydanlıoğlu
Tiyatro oyunu ve masal kitapları yazarı olan T. S. Gueullette, kendisi gibi aynı dönemde Şark Edebiyatı ve Masalları’nın etkisinde kalan yazarların başında gelmekteydi. Gueullette de diğer Avrupalı yazarlar gibi yarı kurgu yarı gerçek, yarı fantezi yarı seyyahlardan duyumlara dayalı olarak büyük abartı içeren masallar zincirinden oluşan ’Binbir Gece Masalları’ tarzında, içiçe geçen ve birbiri ardı devam eden anlatımlar şeklinde olan çalışmalara imza atmıştır. Masallarında Şark coğrafyasındaki kişilerin, ülkelerin, isimlerin ve kültürlerin içiçe geçirilerek ve harmanlanarak yazılmış olması dikkat çekmektedir.
Yazarın Çin ve Şark Masalları bölümünde yer alan Bitlis Kralı’nın sepet içindeki kesik başı gravürünün, Taşyürek anlamına gelen ’Dilsenghin’ adındaki bir Bitlis kralına ait olduğunu öğrenirken, gravürdeki yaşlı adamın ise Gürcistan kralı Malekalsalem ve yanında da kızı Prenses Gülşenraz olduğunu öğreniyoruz. Gueullette’nin bu hikayeyi 1720’lerde yazarken, gerçek tarihte Bitlis yakınlarında 1534’lerdeki bir savaşta başı kesilen Bitlis hükümdarı Emir Şeref Han’ın öldürülmesinden ilham alıp almadığını bilemiyoruz. Ancak yazarın 1817’de İngilizce olarak yayımlanmış kitabının önsözünde şu ibare bulunmaktadır: ’Gueullette her nekadar eserlerinde kendi fantezi ve yaratıcılığını kullanmış olsa da, yine de Şark diyarlarında vuku bulmuş gerçek olaylardan da esinlenmiştir’.
Bitlis kralının başının kesilmesine neden olan Tiflis’i ele geçirmesi, prenses Gülşenraz ve babası Gürcistan kralı Malekalsalem’in sarayını bırakıp Çin’e gitme masalını kısaca derledim.
Aşağıdaki derleme, Gueullette’nin masallar kitabının, 1817 tarihli İngilizce ’Chinese & Oriental Tales’ (Çin ve Şark Masalları) baskısındaki anlatımın aslına sadık kalınarak Türkçe’ye çevrilmiştir.
Gannan kralı Tongluk’un başveziri Tahi-Kia’nın yeğeni Holonja, Çin sultanına sunulmak üzere, en güzellerinden bir kaç bakire kız satın alınması görevi için amcası Tahi-Kia tarafından Çerkezya’ya gönderilir. Holonja satın aldığı kızlarla birlikte Fars ülkesi (İran) üzerinden Basra limanında demirli gemisine dönerken, yolda biri altmışlarında diğeri ise onaltısını geçmemiş iki Müslüman derviş ile karşılaşır. Dervişlerden yaşlı ve her halinden asilzade biri olduğu belli olanı, kendisi gibi derviş olan yeğeni ile birlikte doğuya doğru yolaldıklarını anlatınca, Holonja’ya da istedikleri taktirde onunla birlikte Basra’daki gemilerine gelip, Çin’e doğru yolculuk yapabileceklerini söyler. Bu teklifi seve seve kabul eden dervişler Holonja’nın gemisine gelir ve birlikte Hint Okyanusu’na doğru yolalırlar. Hindistan’ın Cambay Körfezi açıklarında gemileri Adel korsanlarının saldırısına uğrar. Holonja ve adamlarının cesur direnişlerinin yanında yaşlı olan dervişin inanılmaz savunma ve savaş taktikleri sonucunda korsanlar büyük kayıp vererek uzaklaşırlar. Bu galibiyetin kahramanının yaşlı derviş olduğunu dile getiren Holonja, gösterdiği inanılmaz gayretinden dolayı dervişe teşekkürlerini sunarken, birden bire dervişin yeğeni olan diğer genç dervişin yaralandığını ve kanlar içinde kaldığını görünce hemen ona yardım etmek için fırlayıpayıp, genç dervişin üzerindeki gömleği yırtınca, gördüğü manzara karşısında donup kalır. Yerde yatan yaralı dervişin, aslında dünyalar güzeli genç bir kız olduğunu görünce dili tutulur ve ne diyeceğini bilemez. Kızın yarasının göğsünün altındaki derin ve tehlikeli olmayan bir sıyrık olduğunu görünce herkes rahatlar ve yaşlı derviş hemen Holonja’ya dönerek:
- Siz sayın bayım. Yeğenim ve erkek bir derviş olduğunu söylediğim bu kişinin artık cinsiyetini öğrendiğinizden dolayı, hem onun ve hemde benim kimler olduğumuzu da anlatmamın zamanı gelmiştir böylece’ söyler. Holonja’nın çok nazik, güvenilir, dürüst ve vicdanlı bir prens olduğunu da dile getiren yaşlı derviş hemen anlatmaya başlar.
- Ben Karadeniz’e sınırı olan Guriel bölgesindeki saraya sahip, Gürcistan kralı Malekalsalem’im. Hayatım boyunca diğer sultanlar gibi sarayımda yaşadım. Ta ki iki yaşındaki oğlum Alroamat ve annesi korsanlar tarafından bir gün kaçırılıncaya kadar. Halkımın desteği ve tüm çabalarımıza rağmen oğlumu bulamadık ve oğlumun dalgalar tarafından yutulduğuna kanaat getirdim. O acıya dayanamayarak oğlum ile aynı anneden olan kızım ile beraber, krallığımın başkenti olan Tiflis’e geçtik. Yıllarca kendimi kızıma adadım. Senin şimdiye kadar erkek bir derviş ve benim yeğenim olduğunu sandığın, ancak aslında prenses ve adı Gülşenraz Gündoğdi olan bu kızıma. Hükümetimin tüm görevlerini ve yetkilerimi vezirlerime devrederek, kızım on beş yaşına gelene kadar onunla hep vakit geçirdim. Kızım bu yaşa geldiğinde güzelliği dillere destan olmuş ve ne ülkemde nede çevresindeki ülkelerde böyle bir güzellikte başka birinin henüz olmadığı yayılmıştı. Kaderin cilvesi buya, ben tam acaba kızım için iyi bir damat adayı çakar da, kırallığımın devamını sürdürebilir bir evlilik yapar mı kızım ile diye düşünürken, Bitlis sultanı büyük ordusu ile benim topraklarımı işgal etti. Bölgede tanınan ve taşyürekli anlamına gelen ’Dilsenghin’ adındaki bu Bitlis prensi de kızımın Doğudaki dillere destan güzelliğini duymuş, ancak benim onun gibi savaşçı ve zalim karakterli birine verecek kızımın olmadığını bildiğinden ve üstelik bana saldırmasını gerektirecek hiçbir nedenin olmamasına rağmen, ülkeme çok büyük bir güçle saldırdı. Kızım olan prenses Gülşenraz’a sahip olabilmek için kılıçlar, ateşler ve büyük ordu güçleri ile tahtıma karşı, benim hiç karşı koyamayacağım şekilde taarruza geçti. Tahtımı ele geçirip, beni öldürüp kızım Gülşenraz’ı da benden silah, şiddet ve saldırı sonucu alacağına yemin etmiş olarak Tiflis’e akın etti Bitlis sultanı. Bu düşüncesini kabullenemeyeceğim ve o acıya katlanamayacağımı bildiğimden, taşıyabileceğim değerli şeyler ve altınları da yanımıza alarak, derviş kılığına girip Fars ülkesine bir gece yarısı kaçmak zorunda kaldık. Ondan sonrası sizinle karşılaşmamız ve geminize bizleri kabul etmeniz kısmını zaten biliyorsunuz. Mecburiyetten kaçak ve sığınmacı durumuna düşmüş ve sizlerle Çin’e doğru yola çıkmış bizlerin, ülkemiz olan Gürcistan’a dönüp dönemememize siz karar veriniz sayın bayım.
Gürcistan sultanının anlattıkları karşısında üzüntü ve şaşkınlığını gizleyemeyen Holonja, önce prensese dönerek neden olduğu bu tatsız ortamdan dolayı özür diledikten sonra, baba ve kızın bu anlattıklarını bir sır olarak saklayıp kimseye anlatmayacağını ve kendilerine yardım için de elinden ne geliyorsa yapacağı sözünü verir. Birlikte Çin’e doğru seyahatleri boyunca Holonja ülkesini, sultanını ve sultanının kalbini çalabilecek bir kadının henüz bulunamamasından dolayı, amcası tarafından Çerkezya’ya gönderildiğini anlatır Gülşenraz ve babasına.
Çin’e ve Holonja’nın şehri olan Tonquin’e vardıklarında, Holonja misafirlerini kendi evine yerleştirir. Holonja kendisine verilen görevi ne kadar yerine getirdiği ve Sultan’ının Çerkezya’dan satın alınan kızları ne kadar beğeneceği konusundaki endişe ve huzursuzluğunu dile getirince Gülşenraz:
- Bakınız sayın bayım. Sizin görevinizi çok iyi bir şekilde yerine getirmiş olmanızdan tereddütünüz olmasın. Ancak başta size böyle bir görevi verenler olmak üzere, Sultan’ınız yanlış yöntem uygulamakta. Çünkü bir Sultan’ın mutlu huzurlu ve tatmin olması, kendisine sunulan köle kadınlar tarafından gerçekleşemez. Çünkü bir majesteleri kendi sınıfı ve seviyesinde, onun bildiği anladığı ve alışkın olduğu kültür ve alışkanlıklara sahip bir asilzade kadın ile ancak mutlu olabilir. Yani ancak bu özelliklere sahip biri Sultan’ınızın kalbini çalabilir. Yoksa tüm diğer teşebbüsler hüsranla ve başarısızlıklarla sonuçlanır’ diye cevap verir.
Bu cümleler karşısında Holonja’nın sorusu hemen duyulur ’ peki böyle bir kızı nerde bulabiliriz ki?’. Gülşenraz hiç tereddüt etmeden ’tam karşınızda duruyor o vasıflara sahip bir kız’ diye geriye cevap vererek devam eder ’bu vasıflara sahip olan birisi asil bir aile ve kökenden olmalıdır. Ben o kana ve adab ve usullerin nasıl olduklarını annem tarafından eğitilerek öğrendim’ diye cümlelerini tamamlayınca, babası olan kral şaşkın ancak gururlu bir şekilde lafa girer.
- Aynen durum kızımın anlattığı gibidir sayın Holonja. Çünkü ben de aynı durumları yaşadım ve sarayıma getirilen ve benimle tanıştırılan o kadar kızdan hiç birine kalbimi kaptıramadım, taki bir gün çocuklarım Alroamat ve Gülşenraz’ın asil anneleri Abadan-Sciroux ile karşılaşıp aşık olana kadar. Ancak ne yazık ki mutluluğumuz fazla sürmedi o dünyalar güzeli ve mükemmel kadın olan eşimi korsanlar benden alana kadar’ diye duygularını aktarır.
Holonja hem prensese hemde babası olan kral Malekalsalem’e hak vererek, anlattıklarının pratikte uygulanmasının çok zor olduğunu, çünkü ülkesinde prenses Gülşenraz kadar güzel ve vasıflı kadın bulunmadığı, üstelik zaten Çerkezya’daki kızlar gibi olağanüstü güzellikte kadınların bu diyarlarda olmadığını söyler. Zaten Sultan’ın aklına Çerkezya kızlarının güzellikleri sokmuş iki tüccardan dolayı sürekli oradan köle kadınların Sultan’a getirildiğini ve kendisinin de bu zincirin bir halkası olarak devam ettirdiğini aktarır. Ancak henüz bir türlü Sultanlarının kalbinin getirilen kızların hiçbirisi tarafından feth edilemediğini belirtir.
Prenses Gülşenraz ve babası yaklaşık bir ay boyunca Holonja’nın evinde konakladıktan sonra, günlerden bir gün Holonja misafirlerine onları uzun ve başarılı bir seferden dönen kardeşi Uzumquey ile tanıştırmak istediğini söyler. Kardeşinin uzak diyarlara yapmış olduğu seferden büyük hazineler ve ganimetlerle döndüğünü ve akşama yemeğe geleceğini iletir misafirlerine. Ev sahipleri olan ve kendilerine çok büyük yardımları olmuş Holonja’ya hayır diyemeyecek olan baba kız, bu bilgilendirmeye ’hay hay’ diyerek Holonja’yı haberdar ederler. Normal uygar insanların ilk karşılaşmalarında yaptıkları ve gösterdikleri davranışlardan sonra, Holonja, kardeşi, prenses Gülşenraz ve babası masa etrafına oturarak saatlerce sohbet ederler. Konuşmaları ve içerikleri açısından oldukça ortak konular üzerine konuştuklarından zaman akıp geçer. Ancak bu sohbet boyunca Uzumquey gözlerini prensesten ayıramaz ve büyük bir hayranlıkla sürekli onu izler. Prensesin de ona olan ilgisi ve bakışları babasının dikkatinden kaçmamıştır.
Holonja, kardeşi, Gülşenraz ve kral Malekalsalem bu şekilde sürekli görüşmeye başlarlar. Öyle ki bir gün hep beraber yaptıkları bir gezide Uzumquey kardeşine dönerek ’ o sevgili kardeşim. Ne kadar da mutlu ve ayrıcalıklıyız. Senin evinde bulunan bir hazine ve güzellikten biz haberdarız ancak Çin sultanının bu güzellikten haberi yok. Öyle bir hazine ki bu, sahip olduğu güzelliğin ve gözlerinin ışınları o sultanın soğuk kalbini eritebilecek bir güçte. Böyle bir güzellik ve alımlılık karşısında insanın dizlerinin bağı çözülüyor’ dedikten sonra devam eder ’ Çok afedersiniz sayın prenses, ancak ben duygularım ve hissettiklerimi dile getirmekten kaçınmam. Size karşı terbiyesizlik ve saygısızlık yapmak gibi bir niyetim yoktur. Ancak hissettiklerim bunlardır’ diye sözünü tamamlar. Bu sözler üzerine prensesin yüzü kızarır ve utanır. Aslında o da Uzumquey’e karşı tam olarak neler hissettiklerine tam karar verememiştir ancak birden bire hiddetlenerek:
- ‘Haddinizi ve yerinizi biliniz beyefendi. Anlaşılan siz aramızdaki mesafenin uzaklığından bihabersiniz ki, bunu daha iyi kavrayabilmeniz için benim size anlatmam gerekiyor. Herşeyden önce gözlerinizin önünde duran Gürcistan kralı olan beyefendi benim babam olur. Oradan yola çıkarak bir kıyaslama ve muhakeme yapınız kafanızda ve düşününüz bakalım biraz siz ve ben aynı seviyede ve eşitmiyiz diye’. Bu sözler üzerine afallayan Uzumquey hiç tereddüt etmeden ’İlahi dünyalar güzeli Gürcistan prensesi. Ne yani ben ne olmalıydım ki kabul göreyim?. Şimdi kalbini ve aşkını sana sunan Çin sultanı Tongluck mu olsaydım mesela?’ diye prensese cevap verir. Uzumquey’in soru sorarak cevap vermesi üzerine Gülşenraz devam eder:
- ’Sizin öyle bir kişi olmanız veya o mevkide bulunmuş olmanıs benim sizi daha çok sevebileceğim ve sizi kabul edeceğim anlamına gelmeyecekti. Çünkü benim babamdan almış olduğum terbiye ve anlayışdan ötürü de kalbim ne tahtların cazibesine, nede Çin krallığının gücüne teslim olmaz. Ancak ve ancak benim kalbimi ve sempatimi kazanmış birisine razı gelebilirim. Yalnız bir şey dile getirmem gerekli ki o da sizi gördüğüm ilk günden beri bende bırakmış olduğunuz iyi intiba ve size karşı ilginin olduğudur. Keşke diyordum hep kendi kendime, siz bir prens olarak doğmuş olsaydınız ve hain Bitlis kralı Dilsenghin’in gasp ederek el koyduğu Gürcistan krallığı tahtını ondan geriye alıp, tekrardan babama iade ettirebilecek bir güce sahip olsaydınız. İşte o zaman ben sizi dünyadaki diğer tüm krallarda gelse seçip kabul ederdim, ki zaten babam da sizi sevdiğinden onayını anında verirdi. Ancak biz şimdi hayal dünyasından ve gerçekleşemeyecek şeylerden bahsediyoruz. Yani kısacası ben bir taht için doğdum ve o taht da sahibine iade edilmediği sürece kalbimi de kimseye teslim edemem’.
Gülşenraz’ın bu sözleri üzerine kendisini prensesin ayaklarının önüne atan Uzumquey ’size karşı olan aşkım ve hislerimden dolayı inanılmaz hassas ve bir o kadar da duygu yüklüyüm. Bundan ötürü sizin için elimden geleni yapıp gerçekleştireceğim ve yapamadığım taktirde de bir daha da sizi asla rahatsız etmeyeceğm’ diyerek, büyük bir endişe ile herkesin huzurundan ayrılır. Oluşan ortamdan dolayı ne yapacağını şaşıran Holonja ise hemen durumua müdahale ederek, defalarca prenses ve oradakilerden kardeşinin patavatsızlığı ve terbiyesizliğinden dolayı özürler diler.
Sekiz gün boyunca Uzumquey kimsenin huzuruna çıkmaz, taki bir gün prenses ile aynı ortamda olunca, kral Malekalsalem kızına Uzumquey’i en azından affetmesini ve konuşmasını rica eder. Gülşenraz ise Uzumquey ile konuşarak, onunla sadece eskisi gibi birer arkadaş olarak kalınmasını istediğini, onunla başka hiçbir muhabbetinin olamayacağını ve Uzumquey’in normal hayatına dönmesini talep eder. Uzumquey ise prensesin bu taleplerini kabul ederek onu bir daha da rahatsız etmeyeceğini belirterek oradan ayrılır.
Beş ay boyunca prenses ve babası ile aynı ortamlarda sadece bir dost gibi bulunan Uzumquey, bir akşam kendi dairesine giderken prenses ve kral Malekalsalem’e yaklaşarak ’intikamınız alındı. Dilsenghin öldü ve ülkenizdeki size sadık adamlarınız dönmeniz için sabırsızlıkla beklemekteler’ şeklinde bir bilgi verir. Kral şaşkın şaşkın Uzumquey’e bakarken o cebinden bir kağıt çıkartarak sözlerine devam eder:
- Buyurunuz bu da sizin vezirlerinizin size yazmış oldukları bir mektup ile beraber, Dilsenghin’in öldüğünün ispatı olarak size bu sepet içinde getirdiğim Bitlis kralının kesik başı’ diye sözlerini tamamlayınca kral ve prenses kızı gözleri fal taşı gibi açık, büyük bir şaşkınlık içinde donup kalırlar. Hem ürkmüş hem irkilmiş hemde düşmanlarının kesik başını kaşılarında görmüş olmakla adeta taş kesilmişlerdir. Uzumquey’in elinde tuttuğu mektupda tüm Gürcistan vezirlerinin imzasının olması ve üstelik sepetin içinde halen kanlı olan kesik başın da Bitlis kralına ait olduğunu gördüklerinden, Uzumquey’in anlattıklarından zerre şüphe duymazlar.
Kendilerini toparlayan baba kız Uzumquey’e ’nasıl bir büyü ve sihirle böyle bir imkansızlığı gerçekleştirdin?’ diye sorduklarında, ’hiçbir şey. Sadece dünyanın en güzel prensesine hizmet etme arzusuna sahip olan tutkum ile’ cevabını sakince verir. Ardından ise ’siz ve kram olan babanız ülkeniz Gürcistan’a nezaman dilerseniz anında sizi oraya dört saatten az bir süre içinde götürebileceğime de hazır olduğumu belirtmek isterim’ cümlesini kurar Uzumquey. Bu sözler üzerine tebessüm eden prenses ’dört saatten az bir süre içinde mi?. Bakınız bayım herne kadar ülkem ve şehrim Tiflis’e girmek için çok can atıyor olsam bile, böyle bir hayalgücünü ve doğaüstü tehlikeli bir yolculuğu ben ve babam almayalım. Bilinen seyahat şekilleri ve güzergahı kullanmamız daha sağlıklı olacaktır’ diye Uzumquey’e cevap verir. Ancak Uzumquey sakin bir şekilde ’ benim sizin düşmanınızdan intikamınızı almak için nasıl seyahat ettiğimi öğrendiğiniz takdirde, size sunduğum Tiflis’e seyahat şeklinin hiçte tehlikeli olmadığını göreceksiniz. Yalnız şimdi akşam yemeği vakti. Sevgili kardeşim de sizin bu mutlu anınız onuruna bir şeyler hazırlamış. O yüzden lütfen önce yemek yiyelim, sonrasında bu seyahat ile ilgili ne tür muzice ve sihirlerin olduğunu duyacaksınız’ dedikten sonra, prenses ve babasını yemek için konakladıkları bölüme geçerler. Yemek masası olarak hazırlanmış ortamda kuş sütü dahi eksik olunmayan bir ziyafet hazırlanmıştır. Aralarında özel soslarla hazırlanmış domuz etinin de olduğu , onlarca değişik et, yemek içecek ve eğlence ortamı hazırdır. Orada bulunan herkes büyük coşku, sevinç ve mutluluk içinde yiyip içip ve sohbete başlarlar. Kral Malekalsalem Uzumquey’e dönerek ’sayın bayım size ne kadar teşekkür etsem azdır ve bu borcumu nasıl ödeyeceğimi bilemediğim gibi, aklıma sadece kızım prenses Gülşenraz’ı sana vermekten başka bir şey gelmemektedir’ şeklinde duygularını dile getirerek devam eder. ’Senin bir prens olarak doğmadığını biliyoruz, ancak gerçek olan ise asalet kan da değil, kişinin duruşu ve icraatlarındadır. Zaten kanda olması meselesi sıkıntıdan ve beladan başka da bir şey getirmemektedir, ki bunu atalarımızın bize bıraktığı sorunlardan da görebiliyoruz. Ama şunu bilmeni isterin ki kızım seni kocası olarak kabul etseydi, inanılmaz mutlu olurdum. Hatta kızım bir taç dahi talep ederse kendi tacımdan feragat dahi edebilir ve sizlerin önünde ilk eğilen ben olurdum’.
Kralın bu sözleri karşısında Uzumquey hemen Gülşenraz’a bakar ve onun da babasının bu sözlerine itiraz etmediğini görünce, prensesin dizlerine kapanarak ’ hadi dünyalar güzeli prenses. Hadi yetit et ve onayla babanın dileklerini ancak onun tahtından olmasına izin verme’ diye yalvarınca, Gülşenraz da ’babamın tahtından olmasındansa ben kraliçe olmamayı yeğlerim’ diyerek Uzumquey’i diz çiktiği yerden kaldırır. Bu durum karşısında kral Malekalsalem her ikisini de büyük bir mutluluk içinde kuçaklarken birden bire bulundukları salonun giriş kapısının büyük bir gürültü ile kırılarak açıldığı ses ile irkilirler.
Ellerinde kılıçları çekilmiş bir şekilde, otuz kişilik iri siyahi muhafız grubu ile birlikte liderleri konumundaki otuz yaşlarında yakışıklı biri içeri girerler.
- ’Vefasız Holonja’ diye bağırır muhafız grubunun önündeki lider ve devam eder. ’Efendine karşı olan görevini bu şekilde mi yerine getiriyorsun? Çerkezya’nın dahi kabul etmeyeceği on iki çirkin kadın köleyi bana getirirken, hurilerden de alımlı olan dünyalar güzeli bir başka kadını kendine saklıyorsun ha? Bu ihanetinin bedelini sana ödeteceğim ve neyin ne olduğunu o zaman göreceksin sen’ şeklinde hiddetle savurur cümlelerini.
Holonja ve Uzumquey’in yüz ifadelerinden ve bu tarz ile ve böyle cümeleri kurabilecek yegane kişinin, Tongluck’dan başka birisinin olamayacağını anlayan Gülşenraz:
- ’Majesteleri Çin kralı, bizler temsil ettiğimiz ve ait olduğumuz sınıf ve merci açısından, öyle size tanıtılan köleler gibi sunulmayız. Bizler büyükelçiler tarafından sizlere taktim edilir ve tanıştırılırız ancak’ cümleleri ile bir anda salonda oluşmuş o korku dolu havayı bıçak gibi keser ve sözlerine devam eder:
- ’Ben Gürcistan prensesiyim. Yanımdaki de babam yani Gürcistan sultanı Malekalsalem. Zorba ve gaspçı biri tarafından tahtımıza el konularak kovulduk ülkemizden. Ancak sevgili Uzumquey intikamımızı alarak, Bitlis kralı Dilsenghin tarafından gasp edilen tahtımızın tekrardan bize iade edilmesini sağladı. Siz de aslında bulunduğunuz mevki ve sahip olduğunuz ünvandan dolayı, sizinle eş seviyede olan şahıslara nasıl hitap edip davranılacağını biliyorsunuzdur. O yüzden litfen bize onurlu ve haysiyetli davranıp hitap ediniz.
Holonja’nın bizim onun evinde kaldığımızı size haber vermemesini de ben kendisine tembihlemiş ve yasaklamıştım, ki sizin kadınlara olan düşkünlüğünüz ve arayışınızın kurbanı ben olmayayım diye.
Prenses Gülşenraz’ın bu etkileyici sözleri üzerine Çin sultanı hemen kendisine yaklaşarak ’ah dünyalar güzeli prenses! Kendinize haksızlık etmiyor musunuz? Dünyaya mucizeler yaratmak için gelmiş birisiniz ve gözlerinizin kudretinin farkında dahi değilsiniz. Evet soğuk ve sahipsiz kalbimi ısıtabilecek ve yegane sahibi olabilecek kadın sizsiniz’ şeklinde duygu ve isteklerini sıralayınca, kral Malekalsalem anında diyaloga girerek:
- Bayım, sizin kızıma talip olmanızı anlıyor ve ilanı aşk etmenizi de görüyorum ancak Uzumquey’in bizler için yaptıklarından sonra, ona olan müteşekkir durumumuz karşılığında Gülşenraz’ın onunla evlenmesinden başka bir seçeneğimiz olamaz’ diye düşüncelerini dile getirince:
- İnanamıyorum. Ne yani dünyalar güzeli Güşlenraz Çin sultanının yerine bu sıradan biri olan şahsı mı tercih ediyor? sorusu ile kızgınlığını gösterir. Sultanın bu sorusuna Gülşenraz:
- ’Evet bayım’ diyerek kararlı bir şekilde cevap verir ve devam eder: ’Ben Uzumquey’i çok daha önceden, yani bizim düşmanımızın kafasını keserek gasp edilen tahtımızın bize iade edilmesini sağlamasından öncesinden seviyorum. Ancak düşmanımızın kafasını o sepet içerisinde bizlere getirmesiyle benim kalbimin yegane sahibi olmasını hak ettiği gibi, babamın onayını da zaten almış olmuştu. O andan itibaren artık onu eşim olarak kabul etmiş ve her ona baktığımda onu o şekilde görmeye karar kılmıştım ve beni bu kararımdan dünyadaki hiçbir güç de vazgeçiremez. Ayrıca inanıyorum ki sizin kalbinizi çalabilecek ve sizin sevginizi kazanabilecek, benden çok daha iyi sizinle ilgilenebilecek başka güzel bir aday da karşınıza zamanla çıkacaktır’.
Gülşenraz’ın bu duygu yüklü sözleri sonrası Uzunquey’e dönen Çin sultanı: ’Bu kadar duygusal ve içten sözler karşısında acaba sevgili Uzumquey’in düşünceleri nedir?’ diye sorar. Büyük bir şaşkınlık ancak bir okadar da mutluluk gözlerinden okunan Uzumquey ise hemen Gülşenraz!ın ayaklarına kapanarak:
- Sevgili prenses, dünyalar güzeli Gülşenraz. Şuan mutluluğum tahmin bile edemeyeceğim büyüklükte ve ümid ettiğimden daha da bir çoşku doluyum. Çünkü beni sadece ve sadece ben olduğum için seven ve böylesine içtenlikle düşüncelerini benim için dile getiren birini bulmuş olmaktan çok ama çok mutluyum. Ben de senin için aynı duyguları paylaşıyorum. Ancak artık senin de benim kim olduğumu bilmenin zamanı geldi ve o sürprizi açıklamak zorundayım. Şunu bilmeni isterim ki bütün bu kurgulanan sahne sadece ve sadece senin gerçekten bana karşı bir aşk besleyip beslemediğini anlayabilmek için tasarlandı ve umarım bundan dolayı beni af edebileceksin. Çünkü şuan karşında duran ve seninle konuşan Uzumquey Çin’in gerçek sultanıdır. Buraya ellerinde kılıçlar ile giren muhafızların liderliğinde çok mükemmel Çin sultanı rolünü yapan ise, sadece benim adamlarımdan biridir. Şimdi artık biliyorum ki sen kalbinin derinliklerinden gelen gerçek bir aşk ve tutku ile beni seviyorsun, ki ben de seni aynı duygularla ta ilk andan beri o şekilde sevmekteyim. Hem babanın onayını almış, hemde adamlarımdan biri olan doğaüstü güce sahip, sesinden cinlerin korktuğu ve sihire hükm eden Çinli’nin yardımı ile, Dilsenghin’den sizin intikamınızı almış oldum. Bunların üzerine senin de benim hakkımda yapmış olduğun açıklamadan sonra, artık başka ne dileyebilirim ki? Gel prensesim. Gel ve tahta çık. Hem Gannan kralının mutluluğu hemde tüm Çin’in hayran kalacağı olacaksın’ açıklamasını yapar.
Malekalsalam ve Gülşenraz neye uğradıklarını şaşırmış ve heykel gibi donup kalırlar duydukları ve gördüklerinden. Ancak Tongluck’un Çin sultanı rolünü yapana ve adamlarına geri çekilmeleri emrini vermesi ve onların da orayı terk etmesi, ardından Holonja’nın da Gülşenraz’ın ayaklarına kapanarak duyduklarının hepsinin gerçek olduğunu söyleyip af dilemesiyle, Gülşenraz Holonja’yı ayağa kaldırıp elini öpmesine izin verdikten sonra:
- Pekala, yani şimdi Uzumquey’in şahsında olan kişi bu toprakların hükümdarı olan Tongluck mu oluyor? Bütün bu yaşananlar birer illüzyon ve olanlar hayal mi?’ diye sorar. Bu sorusunun üzerine Tongluck cevap verir:
- Hayır hanımefendi. İllüzyon veya hayal değil. Tek gerçek olan da Çin sultanını mutlu edebilecek tek kişinin senin gibi eşsiz birisinin olduğudur. Herşey Holonja’nın senden bahs etmesi ve bende uyanan merak ile başladı. Holonja evinde misafir ettiği yabancı güzel mi güzel, alımlı mı alımlı, kalbinin de benim kalbimle tam uyumlu olabilecek birisi olduğunu anlatınca, daha da heyecanlanıp seni görmek istedim. Bir çok kez haberin olmadan seni gizlice değişik yerlerde görme imkanım oldu. Ancak seni daha yakından görmek, tanımak ve sana karşı oluşan hislerimi seninle paylaşmak için, Holonja’nın kardeşi kılığına girip bir senaryo uydurdum. Seni ilk gördüğüm andan itibaren nasıl etkilendiğimi ve her geçen gün nasıl daha da sana vurulduğumu bilmen imkansızdır. Senin Gürcistan prensesi olduğunu dahi bilmiyordum, ki Holonja bu sırrını benden saklamıştı. Ancak Bitlis kralı hain Dilsenghin’den intikam alınması konusunu açıkladığın zaman hem prenses olduğunu anladım hemde bu konu ile ilgili sana bahsini ettiğim doğa üstü gücü olan Çinli Fum-Hoam’la bununla ilgili yardım için istişarede bulundum. Fum-Hoam beni hemen üi saatten az bir sürede Tiflis’e uçurdu ve zorba Dilsenghin’in odasının içine indirdi. Uyuyor halde olan Dilsenghin’i elimdeki kılıçım ile uyandırıp benimle döğüşmesi için meydan okudum. Ancak o zavallı korkak döğüşmek ve karşılık vermek yerine dua etmeye başlayınca, bu saçmalıkla daha fazla uğraşmaya değmeyeceğini düşündüğümden, onu oracıkta öldürdüm. Aynı anda Fum-Hoam da sizin vezirlerinizi topladığından, onların yanına elimde düşmanınızın kafası ile gidip onlara gösterdim. Büyük çoşku ve sevinç oluştu toplanan kalabalık arasında. Hemen Dilsenghin’in yakın adamlarını yakalatıp, babanın en yakın vezirlerinden ikisini de baban Tiflis’e dönene kadar ülkeyi idare etsinler diye bir mektup imzalatıp, yönetimin başına koydurttum. Ardından Fum-Hoam ile birlikte, düşmanınızın başını da yanıma alarak şimşek gibi Tonquin’e geri döndük. Bütün bu yaptıklarım ve başardıklarımı sırf sana olan aşkımdan dolayı gerçekleştirdim. Peki sayın hanımefendi, acaba bu yaptıklarımın karşılığı olarak kalbinni bana vermeni istemem çok mu olur? Sana hayran olan ve seni deliler gibi seven bir prense varman mümkün kılınamaz mı? diye Gülşenraz’a serzenişte bulunur.
Çin sultanının anlattıkları ve verdiği tüm detaylar karşısında daha da bir şaşkınlık ve hayrete düşürür Gülşenraz ve Malekalsalem’ı. Kendisini toparlayan Gülşenraz biraz da utangaç bir şekilde:
- Bayım, bu kadar zaman ve açıklamalardan sonra gizleyemeyeceğim için benim de sizi sevdiğimi itiraf etmem şart oldu. Ancak halen çok önemli bir husus var ki oda benim dinimin benim aşkımdan daha üstün ve önemli olduğudur. İnancım daha önce gelir. Buradaki sıkıntı ise senin bir putperest olman benim ise gerçek bir inanan olmamdır. Senin taptığın şeyler değişik değişik ucubelerken, ki bunların görünüşleri insanın ürkütmeye yeterli, benim inandığım şey ise elçisinin mükemmel bir kul olduğu Muhammed ve tek bir Allah’ın olduğu gerçeğidir. Sizler bir ruhun bir canlıdan başka bir canlıya geçtiğine inananlarsınız ki bunu senin başhekimin Chacabout da temel bir gerçek olduğunu savunurken, ben bu düşüncenin saçmalık ve gülünç bir şey olduğunu düşünüyorum. Bunlar benim fikirlerim. Şimdi hal böyleyken ve bu kadar zıt inançlar ortadayken, eğer Tonquin şehrinde kalırsam, benim hiçbir şekilde bir zorluk ve sıkıntı çekmeden dini vecibelerimi rahatlıkla ve sorunsuz olarak, seninle ters düşmeden, yerine getirebileceğim ve yaşayabileceğimin garantisinin olup olmadığına sen karar ver’ diyerek Çin sultanının içini çekmesine neden olur.
- Ah hanımefendi, benim başım en zalim düşmanlarımın atış hedefi olsun eğer ben bir güne bir gün seni inancından dolayı aşağılayıp sana zorluk çıkarırsam. Ancak inançlar hakkında sen de o kadar saplantı içinde ve kesin kararlı olma, çünkü Fum-Hoam zaman içerisinde seni bu konularda aydınlatıp yanlış bildiklerini sana öğretecektir. Çünkü Çinlilerin ve Gürcistanlıların dinleri arasında o kadar da uzak mesafelerin olmadığını, aksine her iki toplumun da aynı ilahi güçte mutabık kaldıklarını Fum-Hoam bana teyit etmiştir. Şunu da belirteyim ki eğer Fum-Hoam seni aydınlatamaz ve ikna edemezse, senin dinine geçip peygamberin Muhammet olduğunu ve tek bir Allah’ın olduğunu kabul etmekle kalmayacağıma yemin edip, imparatorluğumdaki taptığımız tüm put, heykel ve benzerlerini yıktırıp ayaklarımın altına alacağıma da söz veriyorum’ taahhütünü verir Gülşenraz’a.
Bu cümleler ve rilen garantilerden sonra Gülşenraz ’ben artık sizinim bayım ve elimi tutabilirsiniz’ diyerek elini Tongluck’a uzatır. Gelinin elini tutan Tongluck, büyük bir gurur ve mutluluk içerisinde, sağlı sollu dizilmiş askerlerin ellerinde tuttukları meşalelerin alevleri arasından geçerek saraya doğru ilerlerler. Fum-Hoam ve diğer Çinliler tarafından hemen çiftin yapılacak olan düğün merasimleri hazırlıkları duyurulurken, Malekalsalem için de ayrı bir güzel ve şatafatlı bir konaklama yeri temin edilir. Bir kaç gün süren düğün merasimi ve eğlenceleri sonrası artık Gülşenraz Çin kraliçesi olmuştur ve günlerden bir gün kocası olan sultan Tongluck’a dönerek ’sen artık hiç Fum-Hoam’dan bahsetmiyorsun, ki aslında bana söz vemiştin evlendikten sonra o benim huzuruma çıkacak diye’ meramını dile getirir. Sultan ise eşine verdiği sözünü unutmadığını ve hemen hizmetkarlarına Fum-Hoam’ı çağırmaları konusunda emir verir. Fum-Hoam onbeş dakika içinde Gülşenraz’ın huzuruna gelir, sultanları ve kraliçeyi selamladıktan sonra kadife yastıkların üzerine oturması emredilir. Fum-Hoam’a iltifat ve saygı ile hitab eden Gülşenraz, babasının intikamının alınması ve tahtının geriye verilmesinden dolayı Fum-Hoam’a müteşekkir ve borçlu olduğunu dile getirdikten sonra, bütün olan bitenleri ve bu mucizeleri nasıl gerçekleştirdiğini bir de onun ağzından duymak istediğini Fum-Hoam’dan rica eder. Büyük saygı, sabır ve incelikle tek tek ve detaylı bir şekilde Fum-Hoam da herşeyi anlatmaya başlar. Nasıl ülkelerden ülkelere, saraylardan saraylara, şehirlerden şehirlere uçtuğunu, nasıl şekil, yer, mekan ve görünüşünü değiştirdiğini, nerelerde neler yaptığını birer birer, masal masal anlatır. Bu masallar ve hikayelerin, maceralar ve olayların anlatımları saatlerce ve günlerce devam eder.
Fum-Hoam anlatır Gülşenraz dinler.
Derleyen ve çeviren: Baran Zeydanlıoğlu – 24 Ağustos 2018
Kaynak: les Aventures merveilleuses du mandarin Fum-Hoam, contes chinois (Çinli Fum-Hoam’in Harika Maceraları – Çin Masalları’, Thomas Simon Gueullette, 1723, Paris
Bitlisname.com kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.