Cuinet’in 1889 tarihli Bitlis Vilayeti raporu
- 19 Ocak 2022
- 4
Bu çeviri, Fransız araştırmacı yazar Vital Cuinet’in 1889 yılında Bitlis Vilayeti hakkında tuttuğu Fransızca raporun Türkçe’ye çevirisidir. Cuinet’in 1894 yılında yayımladığı ve tüm Osmanlı vilayetlerini her yönüyle kapsayan bu rapor, ‘La Turquie D’Asie Geographie Administrative, Statistique, Descriptive Et Raisonnee de Chaque Province de L’Asie-Mineure’ adlı kitabın 523 – 570 sayfalarında, Bitlis Vilayeti bölümü ile yer almıştır. Kitabın bu bölümü aslına sadık kalınarak çevrilmiştir.
Osmanlı İmparatorluğu’nun sosyo-ekonomisi üzerine uzman olan Cuinet, 6 Eylül 1896’da İstanbul’da vefat etmiş ve mezarı da İstanbul’dadır.
BİTLİS VİLAYETİ
‘Bitlis Vilayeti nüfusu iki ana unsurdan oluşmaktadır. Biri Müslümanlar, diğeri ise Hristiyanlar;
yani Kürdler ve Ermeniler.
Bitlis Vilayeti’nin hemen hemen tüm güney kısmının nüfusunu Kürdler tek başlarına oluştururken, vilayetin geri kalan kuzey kısmını Ermeniler ile birlikte oluşturmaktalar’.
Derleyen: Baran Zeydanlıoğlu
Çeviri: Baran Zeydanlıoğlu, İsmail D’passe
Bölge: Daha önceki Erzurum Vilayeti bölümünde de belirtildiği gibi, 1875 tarihi itibariyle bu eyalet (Erzurum) 5 ayrı vilayete bölünerek, müstakil bir kanun çerçevesinde, Bitlis Vilayeti ilk once 3.derece bir vilayet konumuna getirilip, daha sonra Temmuz 1889 tarihinde de 2.derece bir vilayet statüsüne yükseltilmiştir.
Coğrafik konum: Bitlis Vilayeti, 38′8 ve 40°42 boylamları ile 37′45 ve 39′3 kuzey enlemleri arasındadır. Kuzeyde Erzurum ile sınır olan bu vilayet, güneyde ve batıda Diyarbekir ile sınırdır.
Alan: 28,850km2 veya 3.247.035 dönüm.
İdari Dağılım: Bitlis Vilayeti 4 sancak, 19 kaza, 8 nahiye, 2,088 köy ve 6 sabit kampdan aşağıdaki şekilde oluşmaktadır.
Askeriye: Bitlis Vilayeti sınırları içinde 5 piyade ve 1 süvari taburu mevcuttur. Bu taburların komutanı da Muş’ta ikamet etmektedir. Bu komutan Erzurum Vilayeti dahilindeki Erzincan’da bulunan üslere rapor vermekle yükümlü olup, 4. Kolordu Birlikleri’ne bağlıdır. Osmanlı İmparatorluğu’na mensup birliklere ek olarak Bitlis Vilayeti; merkez sancak Bitlis ve diğer 3 sancak arasında bölünmüş 4 piyade ve süvari taburundan oluşan 1 jandarma birliğine de sahiptir. Bu jandarma komutanlığı Bitlis merkezdedir.
Sivil ve dini kurumlar: Sivil kurumların hepsi direk valinin sorumluluğu altında olan, 4 sancağın mutasarrafları, 19 kazanın kaymakamları ve 8 nahiyenin müdürlerine bağlıdırlar.
Dini kurumlar ise:
Müslümanlar için: 1 Bitlis Müftülüğü, 4 sancağın her biri için 1 kadı ve önemlilik derecelerine göre bazı yerlerde kadılar veya imamlar mevcuttur.
Hristiyanlar için ise dağılım şu şekildedir:
- Bitlis: 1 piskopos Gregoryan Ermeniler için
- Muş: 1 piskopos Gregoryan Ermeniler için
1 piskopos Katolik Ermeniler için
- Siirt: 1 piskopos Katolik Ermeniler için
1 piskopos Gregoryan Ermeniler ve Dominikan Misyonerler için
- Genç: 1 piskopos Gregoryan Ermeniler için
- Garzan: 1 piskopos Gregoryan Ermeniler için
1 piskopos Nasturiler için
Mahkemeler ve polis: Bitlis ve Muş, eşit sayıda Müslüman ve Hristiyan üyelerden oluşan, kadılar ve naibler tarafından yönetilen sivil ve ceza mahkemelerine sahipler. Her iki şehirde de imparatorluğun birer savcısı ve ceze mahkemeleri mevcut, ki bunlar aynı zamanda sulh ve ticari mahkeme görevlerini de görmekteler. Ancak Siirt ve Genç’te ceza ve ticari mahkemeleri bulunmamakta. Vilayet merkezinde olduğu gibi her bir sancakta bir polis müdürü ve 4-5 polis memuru bulunmakta.
Yerel meclisler ve İdari hizmetler: Vali başkanlığında vilayet idaresinde; müftü, naib, defterdar, mektupçu, iki Müslüman ileri geleni, Gregoryan Ermeni Piskopos ve iki Hristiyan ileri geleni bulunmakta. Müslüman ve Hristiyan ileri gelenleri halk tarafından seçiliyor. Mutasarrıflar, kaymakamlar ve müdürler de bu tarz idari meclisler tarafından desteklenmektedirler.
Diğer çeşitli idari hizmetler olarak:
- Vilayet Gelirleri Genel Müdürlüğü
- Nüfus sayımı işleri ve bayındırlık
- Zıraat Bankası, Büyükşehir Belediyeleri
- Bitlis, Siirt ve Muş posta ve telgraf merkezleri, ki bunların düzenli olarak Bitlis, Muş, Siirt ve Erzurum arasındaki irtibatları var, ancak Bitlis, Siirt ve Diyarbekir arası irtibat düzensizdir.
Posta ve telgraf dağıtımı zaptiyeler tarafından yapılmakta. Siirt’te 1 Kamu Borçları İdaresi varken, Bitlis ve Muş’ta bu idarenin birer memuriyetleri bulunmakta.
Tütün işleri için Siirt’te bir memur bulunurken, Bitlis ve Muş’ta alt temsilcilikler bulunmakta.
Nüfus: Resmi kontroller dahilinde gerçekleştirilmiş son nüfus sayımı sonrası, Bitlis Vilayeti toplam nüfusu 398.625 kişiden oluşmaktadır. Bunların 198.899’u erkek, 199.726’sı kadın.
Nüfus dağılımı aşağıdaki gibidir.
Cemaat Erkek Kadın Toplam
Müslümanlar 125.246 128.754 254.000
Ermeniler (gregoryan) 63.850 61.750 125.600
Ermeniler (katolik) 2.000 1.840 3.840
Ermeniler (protestan) 990 960 1.950
Rum ortodokslar 110 100 210
Keldaniler 1.350 1.250 2.600
Süryaniler 3.190 3.000 6.190
Kıptiler 185 187 372
Ezidiler 1.978 1.885 3.863
Toplam 198.899 199.726
Genel toplam 398.625
Nüfus Müslümanlar, Ermeniler (gregoryan, Katolik, protestan), Rum ortodokslar, Keldaniler, Kıptiler ve Ezidiler olmak üzere belirtilmişlerdir.
Kürdlerin ezici çoğunlukta olduğu müslüman nüfusun, yaklaşık 40 bini göçebe Kürd aşiretleri, yani Koçerlerdir. Bu koçer aşiretleri 6.500 çadırdan ve her çadır ortalama 6 kişiden oluşmaktadır. Bu Koçerler her yıl belirli yerlerde çadır kurmaktalar. Vilayetdeki müslümanların sayımı sırasında kadın nüfusun erkek nüfusundan fazla çıkmasındaki sebep ise, sayım sırasında genç erkeklerin büyük bir kısmının askere alınmış olmaları ve sayıma dahil edilmemeleridir.
Hristiyan nüfusu için ise tam aksi bir durum sözkonusu. Başkent ve sahil şehirlerine değişik işlerde çalışmak için gitmiş 12-15 bin erkek nüfus, orada olmadıkları halde sayımlara dahil edilmişler. Bu erkekler sezonluk veya uzun süreli işçi olarak, bölgeden ayrılıp aşçı, duvarcı, sıvacı, madenci ve benzeri işlerde görev almaktalar.
Toplum ve Yaşam- alışkanlıklar, gelenek ve görenekler:
Paylaşılan nüfus dağılımı tablolarında da gösterildiği gibi, Bitlis Vilayeti nüfusu iki ana unsurdan oluşmaktadır. Biri Müslümanlar, diğeri ise Hristiyanlar; yani Kürdler ve Ermeniler.
Kürdler – Bitlis Vilayeti’nin hemen hemen tüm güney kısmının nüfusunu Kürdler tek başlarına oluştururken, vilayetin geri kalan kuzey kısmını Ermeniler ile birlikte oluşturmaktalar. İyi savaşçı olan Kürdler, cesur ve güçlü oldukları gibi aynı zamanda da çok inatçı ve vurdum duymazlar.
Ta antik dönemlerden beri Karduklular (Karduques) olarak bilinen bu halk arasında haydutluk yaygın. Yüzyıllar boyu diğer topluluklar üzerinde hakimiyetleri olan Kürdler, daha yeni yeni devletin kanun ve yasalarına uymaya başlamış ve silahlarını daha akıllıca kullanmayı öğrenmişler. Göçebe hayatını bırakıp yerleşik düzene ve çiftçiliğe geçen Kürdler, komşuları ile de çok uyumlu ve başarılılar. Tabii bu sükunet ve uyum, tüm Kürdler ve her yer için geçerli değil.
Mesela Dicle Nehri’nin kollarından olan Bitlis Çayı’nın doğduğu dağların yakınlarındaki Bitlis şehrinin Mutki nahiyesi Kürdleri, hükümete vergi vermeyi ve askeri kanunlara uymayı red ediyorlar.
Bu vilayetin Kürd Beyleri ve liderlerinin çok önemli bir gelenek olarak gördükleri ve devam ettirmeye özen gösterdikleri ünvanları var. Sahip oldukları ünvan ve isimlendirmeleri, Avrupa ile veya Türkiye’deki büyük şehirlerle kıyaslanacak olursa; Fransa beyi, Marsilya, İngiltere, Avusturya, İspanya beyi, Madrid veya İzmir ağası şeklinde söylenebilinir.
Taşıdıkları bu ağa veya bey ünvanından dolayı, aynı şehirden olan birisi ile karşılaşdıklarında hemşehrilerine misafirperverliklerini göstermek ve onları ağırlamak zorundalar.
Bitlis’in Kürdleri her nekadar diğer Müslümanlar gibi dinin getirdiği tüm şartlara uymak zorunda olsalar da, yine de bazı aşiretlerde bu kurallara uymuyanlar var ve para karşılığı kızları satın alıyorlar. Bu tür alışverişler meblağın miktarı konusunda hemfikir olunduktan sonra, tarafların anlaşması sonucu sükunet içinde gerçekleşmekte. Bu Kürdler ayrıca etmiş oldukları yemine ve vermiş oldukları söze de bağlı kalmak zorunda olmadıklarını düşünüyorlar. Dikkatimizi çeken başka bir husus da, bu Kürdlerin bağlı oldukları şeyhleri üzerine yemin ettiklerinde o yeminlerine daha bağlı kalmaları. Büyük ihtimalle bu sözü geçen şeyh ve liderlerinden çekindikleri ve cezalandırılma korkusundan dolayı öyle davranıyorlar. Daha önceleri her bir Ermeni aile buradaki Kürd liderine, kendilerini korumak, huzur ve güven içinde yaşamalarını sağlamak için vergi veriyorlardı. Ancak artık Bitlis Vilayet sisteminin oluşumundan beri bu adet de geçerliliğini yitirmiş durumda. Bu eski adeti hep canlı tutmuş ve devam ettirmiş olan Kürd liderlerine ’kabile’ adı veriliyormuş.
Kürdlerin giydiği kıyafetler, Ermenilerin kıyafetlerinden daha farklıdır. Her iki kesimin giyim tarzları arasındaki farklar hakkında biraz bilgi verelim şimdi.
Kürd erkeklerinin kıyafetlerinin üst kısmında genellikle, bir ucu arkadan ensenin kökünden bağlanan, diğer ucu vücudun ön tarafından dolanarak giymiş oldukları gömlekleri sabit tutan, beyaz uzun keten bir kuşak bulunmakta. Pantolonlar hep oldukça geniş ve değişik renklerden oluşan kumaşlardan yapılmakta. Omuzlarda parmak uçlarına ulaşıncaya kadar uzun kollara sahip bir kısa yelek taşınmakta. ’Kazaki’ diye adlandırdıkları ve bir tür kısa ceket aslında bu, ki kıyafet belin yarısına kadar gelirken vücudun ön kısmını açık bırakıyor. Buradaki zenginler bu’kazaki’ dedikleri ceketin yakalarını altın veya gümüş işlemeler ile süslerken, iç kısmını da ’çor’ dedikleri bir tür kürk ile kaplatıyorlar. Kıyafetler ipek kuşakların bir kaç defa bele sarılması yardımı ile sabitleniyor. Silah taşımamak çok ender rastlanan bir durumdur, ki zaten kuşakların içinde kama olarak adlandırılan kısa ve geniş hançerler hep silah olarak taşınmakta. Kürd erkeklerinin başlarında hotoz dedikleri bir sarık/başlık var. Bir tür fese benzeyen bu başlık, çeşitli el dokuması yazmalar ve parlak renklerden oluşan tülbentlerin biribirleri üzerine dolalanıp sarılmalarından yapılıyor. Ayaklara giyilen çizmeler çok nadir siyah renkte olmakla birlikte, genellikle kırmızı veya sarı renklerde bu bölgeye has keçi derisinden imal edilmektedir.
Kürd kadınları ta ayaklarına kadar inen beyaz veya kırmızı keten gömlek giyorlar. Başlarını önden göğüslerine kadar, arkadan ise sırtlarına kadar inecek şekilde elbiseleri ile aynı renkte ince bir örtü ile örtüyorlar. Koçer Kürdler ise erkeklerin giyim tarzlarına yakın bir stile sahipler. Ancak sahip oldukları hotoz başlıkları, erkeklerin ki kadar hacimli ve büyük değil. Kızların çoğunun burunlarında altın, gümüş veya turkuaz renklerinde hızmalar bulunmakta. Bu koçer Kürd kadınları da erkekleri gibi deriden yapılan sarı veya kırmızı çizme giyiyorlar. Çizme giymeyen diğer kadınlar genellikle ya çıplak ayak geziyorlar, yada ayak parmaklarını dışarıda bırakacak şekilde deriden yapılma terlik kullanıyorlar.
Üç ayrı cemaatten oluşan Ermeniler
Buradaki Ermeni toplumu Gregoryanlar, Katolikler ve Protestanlar olarak üç ayrı cemaatten ibaretler. Yukarıda da önceden belirtildiği gibi, Bitlis Vilayeti nüfusunun ana unusurunu, Kürdler ile birlikte bu Ermeni topuluklar oluşturmaktadır. Bu Ermeni cemaatlerin hepsi de aynı alışkanlık, gelenek ve göreneklere sahipler.
Yüzyıllar boyu Kürdler tarafından ezilmiş, sonu gelmeyen suistimal ve baskılara maruz kalmış ve sürekli kötü muamele ile karşılaşmış olan bu Ermeniler, halen ürkek görünüyor ve inisiyatif alma ruhundan yoksun bir durumdalar. Bununla birlikte buradaki nüfusun çok zeki olduğu biliniyor ve belki de sadece dış görünüş itibari ile öyle tutarsız bir imaj yaratıyorlar. Çünkü sahip oldukları maddi zenginlikleri sahte fakir bir dış görünüşe bürünerek gizliyor da olabilirler, ki bunlar da diğerleri gibi sefil bir hayat yaşıyorlar.
Buradaki Ermeniler de kadın ve erkeklerin günlük yaşamda ayrı olma geleneğini benimsemiş görünüyorlar. Öyle ki, Müslümanlardaki erkeklere ait ’selamlık’ ve kandınlara ait ’haremlik’ yaşam tarzını, onlar da kendi evlerinde uygulamaktalar. Kadınları başları açık dışarı çıkmadıkları gibi, yabancı bir erkek de, ki yakın akraba değilse ve evde bulunmasını gerektirecek özel bir neden de yoksa, evlerini ziyaret etmiyor. Evlerinin çoğunda odalardaki küplerden başka doğru düzgün mobilya yok. Bu küplere de ailenin tüketmesi için buğday, şarap ve ’turşu’ dedikleri sirke suyunda muhafaza edilen lahana, ki zaten ana gıda maddesi olan bu turşunun dışında, burada bütün mevsim boyunca başka da bir şey yiyen yok gibi.
Bölgedeki Müslümanlar gibi Bitlis Vilayeti Ermenileri de 12-13 yaşlarında evlendiriliyorlar, ki ebeveynleri tarafından kararlaştırılmışsa bazen kızlar için bu yaş 11 dahi olabiliyor. Kızın anne ve babası ona danışmadan ve sormadan da, onun için uygun gördükleri birini ona kocası olması için karar kılabiliyorlar. Kızlarını evermeye karar verdiklerinde, erkek tarafı ile 3 gün süren bir danışma, konuşma ve sohbet dönemi gerçekleşiyor. Bazen bu süre içerisinde tüketilen şaraplardan dolayı tamamıyla sarhoş oluyorlar.
Üç günlük istişare ve sohbet aşamasından sonra, damat adayı kızın anne ve babasına geleneksel hediyeleri gönderiyor. Bu hediyeler bir sepet içerisine konulan şeker ve tatlılar, bir çift cilalanmış çizme, bilezikler, takılar ve tabii ki unutmadan belirtelim, kızın babası için ayrı bir hediye, ki bu da bir çorap içine konulmuş paradan başka bir şey değil.
Kızın babası bu çorabı kabul ettikten sonra, kızı üzerindeki tüm haklarını kaybetmiş oluyor ve o andan itibaren artık o kız o babaya ait olmuyor. Bu üçüncü günün sonunda gerşekleşen alışverişin akabinde, damat tarafı kızı alıp önce kiliseye, oradan da damadın anne ve babasının evine gidiyorlar. Bu evde 2-3 kadın dört gün boyunca geline yardımcı oluyorlar. Bu zaman içerisinde damat geline dokunamıyor. Bu dört günün, yani tüm kız isteme ve alma süresi olan toplamda yedi günün sonunda, gelin artık damata ait oluyor. Bu kadar erken yaşta evliliklerden dolayı, bu diyarlarda kadınlar çok yıpranıyor ve erken yaşlanıyorlar. Öyle ki, 30 yaşlarına geldiklerinde çok çökmüş ve bitkin bir görünüme sahip olabiliyorlar.
Bitlis Vilayeti Ermenileri arasındaki başka bir gelenek de çok ölümcül sonuçlara neden olmakta. Hasta olan birinin bir şekilde öldüğü varsayılarak ve daha cenazenin soğuması beklenmeden hemen defn etmeye götürülmesi sonucu, bazen o kişinin daha canını vermeden toprağa gömülmesi ile sonuçlanıyor. Tehlikeli ve ciddi sıkıntılar yaratan başka bir gelenek olarak ’tandır’ kullanımını da ele almalıyız. Tandırı kışları ısınma aracı olarak kullanma geleneği, tüm Anadolu’da ve hatta İstanbul’da dahi varolan bir gelenek. Bitlis Vilayeti’nde tandır kullanımı çok köklü bir gelenek olduğu gibi her evde de bulunan bir demirbaştır.
Tandırı anlatacak olursak: Tüm aile fertlerinin toplandığı ana odanın tam ortasında, ağzına kadar yerin içine gömülmüş çok büyük bir küpdür tandır. Bir iki metre uzunluğunda bir boru hava sirkülasyonu sağlansın diye bu küpün dibine yerleştiriliyor. Ateş yakıldıktan sonra üstüne ailenin yemeğinin olduğu tencere yerleştiriliyor. Bu işlem sırasında aile fertleri de tandırın başına toplanıp, ayaklarını sallar şekilde oturuyorlar. Hem tandır ateşi ile ısınıyorlar, hemde tandırın üzerindeki lahana yemeğinin buharını içlerine çekiyorlar. Her biri daha az yer kaplamak için dizlerini toparlıyor tandırın başında, ki diğerlerine yer açılsın. Her iki veya üç ayda bir odayı dolduracak kadar ekmek tandırlarda pişiriliyor. Ekmeklerin bulunduğu bu odalarda farelere karşı bir önlem olarak da kedi bulundurulmakta. Yoksa farelerden geçilmez. Kedilere de zaten başka yemek verilmediğinden, onlar da büyük bir özveri ile görevlerini yerine getiriyorlar. Hem ekmeklerin üzerinde uyuyarak onları koruyorlar, hemde yakaladıkları fareleri yiyorlar. Bu belirli aralıklarla ekmek pişirme geleneği kaybolmakta.
Ermenilerin kıyafetleri hemen hemen Kürdlerin kıyafetleri ile aynı sayılır. Yalnız Ermeniler başlarında ’hotoz’ yerine ’külah’ diye adlandırdıkları, sivri uçlu bir başlık tarzı kullanmaktalar. Büyük olasıkla Ermenilere bu ülkenin Müslümanları tarafından verilen ’külah’ lakabının da bu başlıkdan dolayı olduğu düşünülmekte.
Ermeni kadınlarının çoğu dış kıyafetlerine ve dış görünüşlerine özen gösterip, öyle tek tip ve uzun bir gömlek giymeyip, takviye kıyafet ve süslemeler yaparlar. Özellikle özel günlerde pelerin veya pardesüye benzeyen entari adını verdikleri kıyafeti giyerler. Saçlar özel yapılır ve başlarına da siyah ipekten yapılmış bir taç şeklinde başlık olur ki, bu da başın sağ tarafından aşağı doğru eğimli yerleştirilir. Bu başlığın üzerine ve alınlarına da sarkacak şekilde beyaz dantelimsi bir şeyler ekleyerek, ta topuklarına kadar uzanan iki tane kırmızı kurdele takarlar.
Ezidiler: Ezidiler ile ilgili kapsamlı bir anlatımı Musul Vilayeti bölümünde ele almaktayız.
Diğer toplumlar: Yukarıda Kürdler ve Ermeniler için belirtilenler, Bitlis Vilayeti içindeki, aynı gelenek ve göreneklere sahip diğer küçük azınlık grupları olan vilayet sakinleri için de geçerlidir.
Okullar: Vilayet dahilindeki okul sayısı, 283 adettir. 309 bayan ve erkek öğretmen, 18.858 kız ve erkek öğrenciye; ilk, ortaokul ve lise düzeyinde eğitim vermektedirler. Aşağıdaki tablodan Müslüman öğrencilerin Medrese, Rüşdiye ve ilkokul dağılımlarını, Hristiyan Ermeni (gregoryan, katolik ve protestan) kız ve erkek okulları dağılımını ve Keldani/Nasturi okul dağılımını görebilirsiniz.
Müslüman okullarındaki eğitim ve öğretim, sorumlu müdürlükler tarafından idare edilmektedir. Farklı Hristiyan okullarına gelince. Gregoryan Ermenilerin okulları ikiye ayrılıyor: Muş, Siirt, ve sancağa bağlı olan Rundvan kazasındaki orta sınıfların eğitim ve öğretim idareleri, İstanbul’daki Birleşik Ermeni Cemaati tarafından yürütülmektedir. Bu yerlerdeki ilköğretim okullarının tüm masraf, giderleri, bakım ve ayakta durması ise yerel kiliseler aracılığı ve bu kilisilerin yardım, bağış ve bireysel katkıları ile sağlanıyor. Katolik Ermenilerin ilkokullarındaki eğitim ve idare de aynen bu şekilde, kendi kilise ve cemaatleri tarafından gerçekleştiriliyor. Protestanların okul idaresi Amerikan Misyonluklarına ait iken, Keldanilerin okulları da aynı Ermenilerin ilkokul idaresi gibi yapılırken, öğrencilerin ortaokul ve lise eğitimleri Siirt’teki Fransız Domikan RR PP misyonerleri tarafından Fransızca ve Arapça olarak veriliyor.
İstanbul Birleşik Ermeni Cemaati okullarında Türkçe dili kursları da var. Müfredatın ana içeriği arasında Milli Tarih ön plana çıkmakta. Kız öğrenci okullarının müfredatı da hemen hemen erkek öğrencilerininki ile aynı. Ancak onların müfredatında dikiş ve nakış dersleri de var. Protestan Amerikan misyonerlerin dersleri İngilizce, Ermenice ve Arapça olarak veriliyor. Protestan Amerikalıların eğitim süreleri daha uzun ve ayrıca özellikle kız okullarında din kültürü ve uygulamaları dersleri de var. Hem Müslüman ve hemde Hristiyan ilkokullarındaki eğitim ve öğretim cok sınırlı. Müslümanlarda Türkçe ve Arapça, Hristiyanlarda Ermenice dillerinde dersler veriliyor.
İklim ve Topoğrafi: Bitlis Vilayeti iklimi bazı istisnai dönemler dışında, çok ferahlık vericidir. Kış ayları 6-7 yedi ay sürmektedir. Muş merkezde soğuklar – 18’e kadar düşerken, ovada bu sene (1889) derece -15’i gördü. Yaz mevsimlerinde derece + 25’i şehirde ve + 28’i ovada geçmemekte. Geçtiğimiz 15 yıl boyunca kışların belirgin bir şekilde yumuşamış olduğu fark edildiği gibi, karların da artık eskisi gibi çok yağmadığı görülmekte.
Bitlis Vilayeti’nde ovalardansa dağlar daha çok olup, 6 dağlık bölgeyi içerir. İçinden büyük nehirlerin geçtiği ovaları geniş ve verimlidir. Toprağın taşlı ve verimli olmadığı dağlarda, koçer Kürdlerin her yaz sürülerini otlattığı muhteşem yaylalar bulunmakta. Belli bir düzende olmayan bu dağlar, gerçek bir dağ topluluğu olmadıkları gibi, aksine biribirlerinden kopuk ve ayrı olarak, dağınık bir şekilde dizilmişlerdir. En verimli dağlar ve ovalar, vilayetin kuzey ve güney kısımlarında mevcutlar. Bu bölgeler de Van Vilayeti dağlarındaki kaynaklardan çıkan Dicle Nehri ve Murat Çayı ile, Botan Suyu kıyıları boyunca olan mıntıkalardır.
Tarım ürünleri ve üretim: Ulaşım ve taşımacılık imkanları çok kısıtlı olmasaydı, yerli tüketiciler için daha büyük ve çok miktarda buğday ve arpa elde edilebilinirdi. Buna rağmen hasat sonrası elde edilen buğday üretimi, bölgenin ihtiyacının üzerindedir. Fazla elde edilerek yeraltında muhafaza edilen mahsülün, tüketilmeden çürümesi de pek o kadar olmayan bir durum da değil. Buğday ekiminin en çok yapıldığı yer Muş ve Bulanık ovalarıdır, ki buradan elde edilen mahsül tüm talebi karşılamaktadır.
Bitlis sancağında daha çok çavdar ve darı ekimi tercih edilmektedir, ki dağlarda yaşayan ahali de buğdaydansa darıyı daha çok seviyor. Belkide bunun nedeni dağlarda darı ekiminin zor olduğu veya mümkün olmadığıdır. Herhalukarda vilayetteki darı ekimi gerçekten çok önemlidir.
Tahıllardan sonra gelen en önemli ürün tütündür. Ekimi ve üretimi ne kadar eksikliklerle dolu olsa da, tütünün kar ve kazanç payı iyidir. Aynı durum üzüm yetiştiriciliği ve şarap üreticiliği için de geçerlidir. Tütün ve üzüm yetiştiriciliği genellikle Bitlis ve Muş sancaklarında yapılmaktadır. Diğer tarım ürünleri arasında Ahlat kazasında çok miktarda ağaç sakızı üretimi sayılabilinirken, Hizan kazasında ise bolca ceviz, balmumu, bal ve sarı tohum yetiştirilip üretilmektedir. Ayrıca belirtilmesinde gereken bir husus da, burada fazlasıyla üretilen ve ne yazık ki yeterli pazarlara ulaştırma imkanları olmadığından çoğu ürün elde kalmaktadır. Bu ürünler gibi, dışarıya çok az oranda ihraç edilebilinen mal ve ürünler arasında: az miktarda kürk, koyun, tiftik, fındık ve sert kabuklu meyve ve benzerleri sayılabilinir. İhraç edilebilinen ürünlerin yıllık ortalaması da yaklaşık 60bin Türk parasıdır.
Madenler: Bitlis Vilayeti dahilinde düzenli olarak çıkartılan herhangi bir maden yoktur. Ancak özellikle Siirt ve Muş sancakları içerisinde çok zengin maden yataklarının olduğu gözardı edilemez. Örneğin Muş Kavar’da yerli ahalinin kendi imkanları ile ve sadece kendi kullanımları için çıkartıkları bir demir madeni ocağı var. Ancak yeni madencilik mevzuatı maden işletmeciliğini belirli kural ve ücretlere tabi tuttuğundan, neredeyse bu tür maden ocakları kaderlerine terk edilmişler. Aynı sancak içerisinde kömür, gümüş ve kurşun metalleri ihtiva eden madenler de mevcut, ancak ne yazık ki bunlar halen tam olarak keşfedilmemişler. Ciddi anlamda incelendikleri taktirde, diğer başka madenlerin de ortaya çıkacakları aşikardır.
Siirt’in Şirvan kazasında ise çok yaygın ve zengin tuz potansiyeli bulunmakta. Biz ziyaretimiz sırasında inkar edilemeyecek düzeyde yeraltında keşfedilmeyi bekleyen; demir, kurşun, gümüş ve altın maden yataklarının olduğunu gördük. Bitlis sancağında ise demir, kükürt ve kömür madeni rezervlerine denk geldik. Bu vilayetin hemen hemen her yerinde bulunan mineral su kaynakları, bizim tahmin ettiğimiz madenlerin varlıklarının da geçerli ispatıdır.
Ormanlar: Bitlis Vilayeti’nin eskiden çok ormanlık alanlara sahip olduğu, ancak şimdilerde aşırı ağaç kesimi, bakımsızlık, sorumsuzluk ve vurdum duymazlıkdan dolayı sadece bir iki küçük ve az öneme sahip ormanın kaldığı görülmekte. Gerçek anlamda orman olarak bahsedebileceğimiz tek bölge ise, Muş Bulanık’daki Karasu’nun bir kolu olan Avzut Deresi’nin kaynağı etrafında yer alan bölgedir. Buradaki ağaç türleri ise meşe ve kavaktır. Meşe ağaçlarını Bulanık ormanında ve Bitlis civarında da bulabiliriz. Bu ağaç genel olarak yakacak odun olarak kullanılırken, Bitlis ve Muş’taki yapılarda da kullanılmakta. İkincisi yani kavak ağacı, çok çok daha yaygın bir şekilde var her yerde. Özellikle inşaat işlerinde çok kullanılan bu ağaç türünü, Karasu ovasında, Bitlis Deresi boyunca, Bitlis merkez ve çevresinde görüyoruz.
Bu bölgedeki ormanların bilinçsiz bir şekilde nasıl ve hangi hızla tüketildiklerini şöyle anlatabiliriz: Daha elli yıl öncesine kadar odun toplamak için 10 km uzağa giden Muşlular, şimdi 44 km gitmek zorundalar ki ormana ulaşabilsinler.
Muş ormanlarındaki ağaçlardan elde edilen bir tür usare (sıvı/özsu) olan ve ‘kasbin’ adı verilen ürüne dikkat çekmemiz gerekiyor. Çok yavaş, teferruatlı ve zahmetli bir süreçle yaz aylarında hasat edilen bu doğal ürün, oldukça takdir beğenilen tatlı ve hoş bir lezzete sahiptir. Bu ürün bir ihracat kalemi olarak önem taşır.
Yaban hayatı: Bitlis Vilayeti dahilinde az sayıda da olsa bir kaç yabani hayvan türü bulunmaktadır. Ayı, yaban domuzu, tilki, kurt, dağ keçileri ve günden güne nesilleri avlanarak yok edilen geyik türleri ve bazı kürk hayvanları.
Tuz üretimi:Bitlis Vilayeti komşusu olan Erzurum Vilayeti gibi zengin tuz kaynaklarına sahip. Bu kaynakların hemen hemen hepsi de vilayetin güneyindeki Siirt sancağı içerisindedir. Altı tane tuz madeninden yılda yaklaşık 7 milyon kilogram tuz elde edilmekte. Bu tuz miktarı Bitlis Vilayeti’nin ve komşuları olan Van, Musul, Diyarbekir ve Mamurat-ul Aziz (Elazığ) bölgelerinin tuz ihtiyacını karşılamaktadır.
Varolan bu altı tuz madeninnin dışında, ayrıca küçük tuzlu su kaynakları, ve 17 adet kaya tuzu yatağı da bulunmakta. Osmanlı Kamu Borçları İdaresi, ki imparatorluktaki tüm tuz üretimde tekeldir, bu yerlerin giderlerini düşürmek ve gereksiz harcamalardan kaçınmak için baskı ve kontrol altında tutuyor. Bu şekilde hem daha çok vergi toplamak, hemde toplumun taleplerini karşılamakla meşgul. Halıhazırdaki 6 tuz madeni ihtiyaç olan tuz talebini yeterli düzeyde karşıladığı gibi, daha ilerideki tabloda da görülebileceği üzere, şuanki üretimlerinin iki katını da gerçekleştirebilecek kapasitededirler.
Bu tuz madenlerini besleyen faktörler ise tuzlu su kaynaklarıdır. Buralardan tulumlar ile taşınan tuzlu sular, önceden hazırlanmış havuzlara boşaltılarak hava sıcaklığına bağlı olarak, 8 ile 10 gün arası buharlaşma süreci için bekletiliyorlar. Bu aşama Haziran ayından Ekim ayı sonuna kadar defalarca uygulanabilmekte. Havzaların tabanında biriken kristalize olmuş tuz, kenarlarda küçük kütleler halinde yığılıp, daha sonra depolara taşınıyor. Kaya tuzu yatakları henüz kullanılmamakta ve yerli ahali doğal tuzu tercih etmekte.
Tamamıyla işlenmiş ve hazır olan tuzun 1000 kilosu, 30 ile 45 kuruş arasında bir maliyete tekamül etmekte. Tuz havuzlarının doldurulması, tuzun kristalize olduktan sonra toplanması, depolanması ve nakliyesi Kürdler tarafından ta eski zamanlarda yaptıkları gibi, gruplar halinde toplanılıp açık artırma usulüyle iş bölümü ve ücretlendirme gerçekleştiriliyor.
Bitlis Vilayeti’ndeki altı tuz madeninin yıllık üretim ve tüketim genel tablosu aşağıdadır. Tuz madenlerinin isimleri ise:
Melefan, Sulka, Zirikiye, Kufre, Sadah ve Sarhal.
Tütün yetiştiriciliği: Bitlis ve Muş sancaklarında tütün yetiştiriciliği çok yaygındır. 1988 yılında Muş’ta 1050 tütün tarlası 1350 dönüm üzerinden, resmi kayıtlara göre, 100.000 kilogram toplam ürün vermiş. Bölgedeki güvenilir üreticilerin kaynaklarından öğrendiğimize göre, belirtilen bu resmi verilerin gerçekte ikiye katlanarak okunması gerektiğiymiş.
Her nekadar tütün ekimi ve yetiştiriciliği çok hatalı ve düşük verimle yapılıyor olsa da ve yerel ahali tütün kalitesi ve tadından pek anlamasa da, son dönemde geliştirilen ve uygulanan yöntemlerle daha kaliteli tütün yetiştirilmeye başlandığı gözlenmekte.
Kaynak suları: Vilayet sınırları içerisinde çok büyük sayıda memba suyu kaynakları mevcut. Bu kaynaklardan bazıları soğuk iken, bazıları da termal olan sıcak kaynaklar. Çoğu kaynağın sürekliliği olmadığından, bileşim ve özellikleri hep umursanmış. Muş’taki kaynak sularının çoğu metalimsi bir tat içerip, sülfat ihtiva etmekte. Buna karşın Bitlis’in kaynak sularının süreklilikleri var ve içerdikleri zengin bileşimleri ve özellikleri açısından bilinen kaynaklardır.
Bitlis merkezde bu kaynaklardan üçü bulunmakta. Bunlardan ilki Vichy-suyu tadında oldukça natrium karbonat (soda) ihtiva etmekle birlikte, hem içilebilen hemde içinde yüzülebilen bir kaynak. Burada yüzenler ne yazık ki sudaki karbon asitten kaynaklı oluşan gazdan dolayı istenmeyen kazalara ve durumlara karşı karşıya kalıyorlar.
Hem su olarak hemde şarapla karıştırılarak içilebilinen ve çeşitli cilt hastalıklarına da iyi gelen bu gazlı su kaynağı, çevre yerleşim yerlerinden şifa bulmak için geleler tarafından bir cazibe merkezi.
Bitlis’teki ikinci su kaynağı şehir merkezinden bir kaç dakika uzaklıktaki kısa bir mesafede yer almakta. Karbonatsoda içeren bu kaynakda demir oksit de mevcut. Anemi, mide rahatsızlıkları ve bazı sinir hastalıklarına da iyi gelmekte bu su.
Bitlis merkezden biraz daha uzakta, yaklaşık 1km mesafede olan üçüncü kaynak ise kükürt ve bakır içermekte. Bu suyun ismi ‘acısu’. Özellikle yaz mevsiminde Bitlislilerden hem erkekler hemde kadınlar bu kaynak suyuna yüzmek için girerler. Bunların dışında bu kaynağa dışarıdan gelen kitleler de var. Bitlis idaresi burayı ziyarete dışarıdan gelenler için kaynağın çevresini dört duvar ile çevreletmiş ve tavanını da açılır-kapanır bir tavan ile inşa etmiş. Bu şekilde istenildiği taktirde temiz hava sağlamak için tavanın iki bölümü açılabilmekte. Bu sancak dahilinde başka su kaynakları ve kaplıcalar daha var. Çukur’da iki sıcak kaplıca ve Nahiye’de de bir tane sıcak kaplıca var.
Siirt sancağında, ki şehir merkezinin 11 km güney batısında, yirmiye yakın metalismi bileşim ve sülfür ihtiva eden kaynak suları mevcut. Bunlardan bazıları soğuk ve bazıları da sıcak su kaynaklarıdır. Bu sıcak kaplıcalar arasında Germavê halkarasında en ünlüsü ve en çok rağbet görenidir, ki suyunun özellikle deri veremi adıyla bilinen skrofula hastalığına ve frengi hastalığına iyi geldiği söylenmekte. Bunlarla birlikte bu sancaktan çıkan bazı memba sularının, menşeleri ve istikametleri belirtilmeksizin yurtdışına da gönderildikleri anlatılmakta.
Tarım: Bitlis Vilayeti’ndeki tarım çok ilkel bir düzeyde kalmış. Doğru düzgün bir çiftçilik bile yok. Kar yağışları ile sınırlı ve yüzeysel olarak yapılan ekime rağmen, bir çiftçi 2-3 mahsül kaldırabiliyor. Murad suyu olarak adlandırılan Doğu Dicle ve Karasu nehirleri arasındaki verimli vadilerde arpa, çavdar ve özellikle de darı (yetiştiriciliği daha kolay ve kazançlı) ekimi epeyi bulunmakta. Bu mahsüller yerel talebe cevap verdikleri gibi aslında ihraç da edilebilirler. Ancak ulaşım engelleri ve zorluklardan dolayı mümkün olmadığı gibi de çok masraflı şuan. Pamuk, tütün ve pirinç ekimi de aynı sebeplerden ötürü, sadece tüketim ihtiyacını karşılayacak şekilde yapılmakta ve genellikle çiftçiler de kar etmeden bu şekilde yaşamakta. Bağcılık ve üzüm (asma) yetiştiriciliği çok yaygın. Buna fazla önem ve itina gösterilmediği halde, önemli oranda mahsül elde edilmekte. Buradaki üzümler çevre ülkelere ihraç edilen şarapların yapımı için kullanılmakta ve çok kazanç sağlamakta.
Bu bölgedeki topraklar o kadar verimli ki, sarp kayalıklar arasında meyve ağaçları (nar, badem ve fındık) doğal şekilde yeşerirken, sanki bir boşluk bulup büyümek için biribirleri ile kavga ediyorlar. Tüm bahçelerde hiçbir bakım ve özen gösterilmemesine rağmen, meyve ağaçlarının bolluğu göze çarpıyor. Erik ağaçları, kayısı ağaçları, incir ağaçları ve çeşit çeşit diğer meyveler ve sebzeler her yerde görülebiliyor.
Siirt sancağında önemli oranda kökboyası üretilip Erzurum ve Muş’taki boya imalatçılarına gönderilmekte. Her ne kadar boyacılıkta bu yerel ürünler kullanılsa da, son zamanlarda İstanbul’dan getirilen kökboya hammaddelerinden dolayı bu yerel ürün kullanımı etkilenmiş.
Pazarlama imkanlarının olmaması da dahil, bir çok farklı etken üretimin sınırlı olmasına neden olmakta. Bunların başında, artık azalmış da olsa, bazı Kürdlerin yağmalamaları gelirken, diğer etken ise daha önceleri aşar vergisini baklagiller (mercimek, fasulye vb.) üzerinden verenlerin bu geleneği terk edip, bunun yerine vergilerini artık para ile verme sistemine geçmeleri gelmekte.
Hayvancılık: Bitlis Vilayeti’nde çok sayıda ve geniş alanlara sahip meralar bulunmakta. Varolan su bolluğu sayesinde tüm mevsim boyunca verimliler ve bu nedenle de hayvancılık çok büyük ve canlı durumda. Çiftçilikte kullanılan mandalar ilk sırada gelirken, öküzlerin kullanımı ikinci sıradadır. Bu hayvanların 200 kilograma ulaşmış olduklarını görmek çok ender. Çünkü yetersiz ve kötü bakımdan dolayı bu hayvanlar fazla gelişememekteler.
Halep Vilayeti’nde olduğu gibi bu vilayette de büyükbaş hayvanlar tüm tarımsal ürün ve malların taşınması işlerinde kullanılmakta. Zıraatta atların kullanılması bu coğrafyada işe yaramamakta. Atlar sadece eyerli atlar olmak için yetiştirilmekte. Kürd aşiretleri tarafından yetiştirilen bu atlar Arap atları cinslerine göre bir derece daha aşağıdırlar. Vilayet boyunca koyun ve tiftik keçisi de yetiştirilmekte. Üretimin yapıldığı ana yerler; kuzeyde Murad Suyu’nun beslediği Muş ve Genç bölgeleri ile, güneyde Dicle’nin ana kolu olan Botan Suyu’nun beslediği Siirt sancağı bölgeleridir.
1889 yılı Bitlis Vilayeti tahmini toplam hayvan yetiştiricilik rakamları şu şekildedir:
Koyun ve tiftik keçileri: 2.000.000 baş hayvan
Manda, öküz ve sığırlar: 800.000 baş hayvan
Atlar: 90.000 baş hayvan
Eşekler: 60.000 baş hayvan
Katırlar: 6.000 baş hayvan
Toplam: 2.956.000 baş hayvan
Arıcılık: Bitlis Vilayeti’nde yapılan arıcılık, 10.000’den fazla arı kovanının bulunduğu Muş sancağı dahilinde gerçekleşmekte. Yılda elde edilen toplam bal miktarı 40.000 okka, yani 51.318 kg. Balın kalitesi ise mükemmeldir.
Deri ve yün: Bitlis Vilayeti’nden Marsilya’ya yılda 20.000 adet keçi derisi ve 50.000kg tiftik yünü, özellikle Muş ve Siirt sancaklarından ihraç edilmekte. Üretilen yağ ve peynirler yörede tüketilmekte.
Nehirler ve ırmaklar: Bitlis Vilayeti’nin kuzeyi ve güneyinin bazı bölgeleri Fırat ve Dicle adlı iki nehir sulamakta. Doğu Fırat olarak bilinen Murad Suyu, Muş sancağının kuzeyi ve Genç sancağının merkezi mıntıkalarında, doğudan batıya doğru akarak üç ayrı bölge için doğal bir sınır oluşturur. Ayrıca Malazgirt’deki Hasanan ve Badikan Kürd aşiretleri bölgelerini Erzurum Vilayeti’nden ayırır. Genç sancağının batı ucuna ulaşan Fırat’ın suları, çıkardığı yüksek sesle 10metreden Gürgür’deki çağlayandan aşağı akar. Bu noktadan sonra Diyarbekir Vilayeti sınırları içine geçen bu Murad Suyu’nun üzerinde seyahat ve taşımacılık yapılabilinir.
Muş ovası boyunca akan Murad Suyu, Muş’un 12km kuzey batısındaki Karasu’dan kaynak almakta, ki bu su da kaynağını Van Gölü’nün batı kenarında bulunan Nemrut Dağı’ndaki kaynaklardan almakta. Nemrut Dağı’nın tepesinde varolan ve 11 kilometrelik bir alanın fazlasını kapsayan başka küçük bir göl de mevcut.
Rivayete göre kral Nemrut yazları bu gölü çevreleyen büyük ağaçların altına çadırlarını kurdurtup, bütün mevsimler boyunca soğuk su kaynaklarına sahip olan bu yerde şatafatlı bir yaz geçirirmiş.
Karasu’nun kaynağının Nemrut Dağı’nın 5km ilerisinde, Van Gölü’nün yakınındaki kayalar arasından çıktığı ve çok yavaş bir şekilde ilerlediğinden, Ermenice yavaş su anlamına gelen ’Megmaçur’ diye adlandırıldığı söylenmekte. Doğu Fırat nehri Bitlis Vilayeti’ni terk etmeden önce iki ayrı koldan kaynak desteği almakta. Bunlar Genç Nehri ve Çalbur. Dicle nehri ise Bitlis Vilayeti’nin güney sınırları boyunca batıdan doğuya doğru akarak, Diyarbekir Vilayeti ile bu vilayeti ayırmakta. Bu kısa güzergahta Dicle nehri önemli yan kollar tarafından beslenmekte. Bunlar arasında önce Bitlis ve Kevser suyunu beslediği Botan Suyu ve daha sonrasında ise Herzan Suyu olmakla birlikte en son Batman Suyu gelir.
Doğu Dicle olarak adlandırılan Botan Suyu kaynağını Van Vilayeti dağlarından almaktadır. Kaynağından itibaren epeyi geniş ve derin olan bu suya, her ne kadar üzerindeki hiçbir noktada taşımacılık yapılamasa da, aslında nehir demek daha uygun olur. Bu su Pervari’nin güneydoğusundan Siirt sancağına girerek Kevser ve Bitlis suyunu besliyor. Daha sonra Siirt’in 30km güneyinde Dicle Nehri ile birleşiyor. Bitlis Suyu Bitlis’in yaklaşık 24km kuzeydoğusundaki Van Gölü’nden çıkmakta ve şehrin içinden, irili ufaklı başka dereler ile de beslenerek geçiyor ve Siirt sancağına girerek Siirt merkezinin 12km batısında önce Botan Suyu’na sonrasında da Dicle’ye dökülüyor.
Dicle Nehri’ni besleyen diğer iki kol ise, Genç sancağındaki Sason Dağları’ndan çıkan Garzan Nehri ve Batman Çayı’dır.
Bu bahsini ettiğimiz tüm nehirlerde güzel balıklar bulunmakta ve biz epeyi tuttuk o balıklardan. Özellikle Botan’da 25-30 okka’ya kadar beyaz etli ve iri balıkla mevcut ve bu balıklar aslında bölgenin gereksinimi olan miktarın çok büyük bir kısmını karşılayabilir. Ancak ne yazık ki kimse ilgilenmediği gibi, prefesyonel balıkçılık da zaten yok buralarda.
Göller ve bataklıklar: Van Gölü’nün dışında, ki onun ismi ile aynı adı taşıyan vilayete mahsus bölümde de bu gölden bahsediliyor, Bitlis Vilayeti dahilince iki önemli göl daha bulunmakta. Biri Bulanık ve diğeri de Nazik Gölü’dür. Bulanık Gölü, ismini Bulanık Kazası’na da veren Muş sancağındadır. Nazik Gölü ise, Bitlis sancağının kuzeydoğusunda, Van Gölü’nün 9km kuzeybatısındadır. Nazik Gölü 4km uzunluğunda 1km genişliğindedir. Suyu temiz be berraktır.
Bulanık Gölü ise, ki isminden de anlaşılacağı üzere, çamurlu ancak tüm kaza için çok verimli bir göldür. Aynı Mısır’daki Nil gibi. Gölde oldukça da balık vardır. Ancak bu rapora yansıyan bir istatistik mevcut değil. Bulanık Gölü ile Van Gölü arası 24km mesafedir.
Yollar (Karayolu Ulaşımı): Bitlis Vilayeti dahilinde doğru dürüst herhangi bir yol bulunmamakta. Tüm ulaşım, zorluklar içerisinde dağlar ve ovalarda bulunan patikalar üzeri günümüz itibariyle gerçekleşmesine rağmen, halen fikir ve proje aşamasında olan ve gerçekleşmesi planlanan yol sayısı 3’ten fazla değil. 1881 tarihinde sadece vilayette bir yol yapımı konusunda girişim olmuş, ki o da yedi sene sonra 1888’de Bayındırlık Bakanlığı’nın yerek teknik yönetim kadrosunun karayollarına dair aşağıdaki karar/sonuç tablosuna bu şekilde yansımış:
- Bitlis’ten Mamahatun’a (Nenehatun), Erzurum Vilayeti: Proje uzunluğu 170km
- Bitlis’ten Diyarbekir’e, Veysel Karani güzergahı: 150km
- Bir önceki yola ek olarak. Siirt’ten Veysel Karani’ye: 18km projelendirilmiş
Toplam projelendirilen: 338km
Aynı şekilde kabuledilen ve gerçekleştirilmiş olan projeler ise:
- Muş’tan Bitlis’e: 20km
- Bitlis’ten Diyarbekir’e: 16km
- Veysel Karani’den: 26km
Toplam gerçekleştirilmiş: 52km
Bir proje ile o projenin gerçekleşmesi arasındaki orantısız 7 yıllık bir süre, yerel halkın dikkatsizliğinden kaynaklanamaz, ki tamamıyla onların aleyhine işleyen bir durum üstelik.
Ne olursa olsun kar mevsimi gelince tüm ulaşım tamamen felç olup durmakta. Özellikle posta taşımacılığı bu durumdan en çok etkilenmekte ve çok uzun geçikmeler vuku bulmakta. Bu nedenden dolayı, halkın dünya ile olan iletişimi de kesiliyor ve uzun bir süre dünyanın geri kalanından tamamen ayrı kalıyorlar.
Ancak yakın zamandaki gelişmeler gösteriyor ki, hizmet verecek tüm kurum ve birimlerin altyapıları tamamlanmakta ve karayollarının projeden icraata geçecekleri ve ülkeye yarar sağlayacakları olmasıdır.
Bu tablodan her sancak ve vilayet kazası ile ilgili planlanan tedarikçi/hizmet vereceklerin sayılarını görebilirsiniz:
TAŞIMA: Kısa mesafe taşımacılıkta kullanılan araçlar, genellikle kabaca yapılmış kağnılarla gerçekleşmekte. Bu araçlar ürünlerin taşınması ve yakın mesafe içinde bulunan komşulara ulaşım için kullanılmakta. Ahşap ve masif/dolu tekerlekleri ile ahşap mandallarla eksenleri sabitlenmiş olan bu araçlar, yolda derin yarıklar oluşturarak ilerliyorlar. Bu ulaşım şekli sadece yaz aylarında mümkün.
Uzun mesafe taşımacılıkları ve ulaşım ise, Muş’tan Erzurum’a, Siirt’ten Bitlis’e veya Bitlis’ten Muş’a; sadece kervanlar aracılığı ile gerçekleşmekte. Ya develer sırtında yada atlar ile, ancak genellikle katırların sırtında yapılan taşımacılık yaygın. Develerin çok nadir temin edilmesi ve atların da katırlar kadar dar ve dik yollarda güvenilir olmadıklarından, katır sırtında taşımacılık en tercih edilenidir. Ocak ayından Mart ayının sonuna kadar varolan kar ve buzdan dolayı, yük hayvanları çok büyük zorluklar çekmekdeler.
Hizek adı verilen ve erkekler tarafından sürülen bir tür kızak bulunmakta. Bu kızak mümkün olduğunca kullanılmakta. Ancak ovalar ve dağlara ağır kar yağdığında kullanılamamakta. Öyle bir durumda zaten en yakında bulunan yerleşim yeri ile bile iletişim kesilmekte ve Bitlis’ten Muş’a giden tek yol olan Rahva’ya bile gidilemez.
Nakliye fiyatları mevsimine ve bölgesine göre çok değişken. Mesela yaz aylarında 120kilogramlık bir at yükü nakliyesinin 170 kilometrelik Muş – Erzurum arası ücreti, 30 kuruştan 70 kuruşa kadar değişebilmekte.
Dağlar: Bitlis Vilayet’inde gerçek anlamda sıra dağlar olmasa da, yüzeyin oldukça önemli bir bölümünde bulunan izole haldeki dağların bir çoğu, geniş yüzeye sahiptirler. Mesela Sason Dağları, Muş ve Genç sancaklarının tüm güney kısmını kapsar. Muş şehrinin ve aynı adı taşıyan ovanın deniz seviyesinden yüksekliği 1330 metre, Sason Dağları’nın en yüksek noktası ise 2600metredir.
Nemrut Dağı ise Sason Dağları’ndan daha alçak olup, yüksekliği 3000metre ile Van Gölü’nün batı kıyısında yer almakta. Nemrut Dağı Bitlis’in 75km kuzeyinde olup, 100kilometrekarelik bir alanı kaplamaktadır. Bu dağın tepesinde ayrıca büyük bir plato (yayla) mevcuttur, ki rivayete göre kral Nemrud yaz mevsimini geçirmek için buraya gelir, gölün etrafındaki güzel çayırlardaki ağaşların gölgesinde çadırlarını kurdurtup, bu muhteşem yerde yazları geçirmeyi çok severmiş.
Süphan Dağı ise Muş sancağı içerisinde olup, Van Vilayeti ile sınırı oluşturmakta. Malazgirt’in 20km güneydoğusundadır. Nemrut Dağı gibi izole bir dağ olup, deniz seviyesinden 400m yüksekliktedir. Diğer kayda değer dağlar ise: Dicle Nehri kıyısında konumlanmış Redvan kazasındaki Aşit Dağı ve Tabahçur ve Genç sancaklarındaki dağlardır.
Endüstriyel Üretim: Bitlis Vilayeti’nin başlıca endüstriyel üretimi halıcılıktır. Bitlisli Kürd aşiretlerinin ana meşguliyeti olan halıcılık, bölgenin halı ihtiyacını karşılamakla sınırlı, çünkü dokuma halıları dış pazarlara aktaracak imkan ve araçlar yok. Eğer imkan ve ulaşım araçları olsaydı, kolayca bu sektör büyük bir ticaret odağı haline gelirdi.
Pamuklu kıyafet üretimi, silah yapımı ve marangozculuk işleri, Bitlis, Siirt ve Muş’a bağlı şehir ve köylerde gerçekleşmekte. Silah yapımı ve ahşap işleri özellikle Siirt şehrinde çok yaygın. İşlemeli eşyalar, süs eşyaları, bastonlar, pipolar ve sigaralıklar mesela. Abazon ağacı ve fildişinden imal edilenler özellikle revaçta olup, ihraç dahi ediliyorlar.
Muş sancağındaki çanak ve çömlek üretimi, hem yerel talebi hemde çevre yerleşim yerlerinden gelen talebe cevap vermekte. Sancakta bulunan bir çok çömlek üretim yerinin, yollar ve ulaşım imkanları doğduğu taktirde daha da gelişip, büyüyüp, yeni ve büyük pazarlara açılacağı şüphesizdir.
Değirmencilik sektörü hakkında konuşmaya değmez dahi. Çünkü bu kadar imkan nehir, dere, çay ve su kaynağı olduğu halde, sadece bir kaç su değirmeni var ve onlar da çoğu zaman bölge halkının ihtiyacı olandan fazla öğütmek zorunda kalan ve onun dışında da dinlenen değirmenler.
Ticaret: Üretilen malların satılacakları satış noktalarının azlığı, karayollarının yokluğu ve ayrıca kış mevsimindeki kardan dolayı şehirlerin tamamen izole olmaları, Bitlis Vilayeti’nin ticareti önünde en büyük engellerdir.
İhracat: Vilayet’in hem imparatorluk içine hemde yurt dışına ihracatı şu şekildedir.
Ürün Pazar/İstikamet Değer/TL
Geven Sakızı Beyaz İngiltere/Fransa 2000
Geven Sakızı Kırmızı İngiltere/Fransa 1200
Sarı tohum İngiltere/Fransa 7000
Siyah ceviz İngiltere/Fransa 7000
Beyaz Ceviz Erzurum vesaire. 8000
Çeşitli ağaç meyveleri (ceviz) Fransa 2000
Balmumu İstanbul/Fransa 1300
Bal Erzurum,Van vs. 800
Şarap Erzurum,Van 2000
Kuru üzüm Erzurum,Van 2500
Koyun Halep, Şam,Beyrut 14000
Keçi derisi Fransa 6000
Manda derisi Harput 2000
Kürk Rusya 4000
Sucuk İngiltere 1200
Kırmızı pamuk Erzurum vesaire. 8000
Diğer ürünler —————– 5000
Toplam 74000
İTHALAT: Nüfusun kendi yerli ürünleri ile yeterince tatmin ve memnun olmalarından dolayı, ithal edilecek ürün sayı ve miktarları da aşağıdaki gibi sınırlı olmakta.
ÜRÜN ADI BÖLGE DEĞER/TL
Pamuklu kumaş İstanbul 50.000
İpek kumaş Halep 30.000
İpek kumaş Rusya ve Fransa 300
İpek kumaş ve halı İran 3.000
Pamuk İran 3.500
Pamuk Diyarbekir 2.000
Şeker Trabzon 1.500
Kahve Trabzon – İstanbul 500
Demir İsveç 100
Demir Trieste/İtalya 500
Kök boya İstanbul 1.200
Araç-gereç İstanbul – Erzurum 20.000
Diğer ürünler ——– 5.000
Toplam 117.900
Yapılan toplam ticaret hacmi:
İhracat: 1.700.000 frank
İthalat: 2.700.000 frank
Vergiler ve Aşar Vergisi: Bitlis Vilayeti vergi dairesinin gelirleri, Osmanlı Kamu Borcuna (tütün, tuz, odun, ipek, alkollü içecekler ve balıkçılık) kabul edilen altı gelirin dışında, aşağıdaki yıllık verileri de kapsamakta:
– Son beş yılın ortalaması
Emlak 2.421.172 kuruş
Temettu (kar payı) 1.271.695 kuruş
Bedel askeriye 2.389.860 kuruş
Ruhsat gelirleri 79.220 kuruş
Aşar vergisi (hububat) 4.608.432 kuruş
Agnam vergisi (küçükbaş hayvan vergisi) 3.110.042 kuruş
Çeşitli haklar 7.605 kuruş
İdari/hizmet 100 kuruş
Makbuzlar 69.207 kuruş
Mahkeme makbuzları 109.890 kuruş
Defterhane/kayıt ücretleri 431.148 kuruş
Toplam 14.498.371 kuruş
Yaklaşık 3.300.00 Frank
Osmanlı Kamu Borçları İdairesi tarafından alınan vergiler ve elde edilen gelirler: Bitlis ve Diyarbekir Vilayetleri için Osmanlı Kamu Borçları İdaresi tek bir idare veya nezaret (maliye) altında toplanmış. Bu idarenin (nezaret) merkezi tuz madenlerine yakınlığından dolayı Siirt’te kurulmuştur. Alt idare birimleri veya müdürlükler ise Diyarbekir, Mardin, Bitlis ve Muş’ta konumlandırılmışlar.
1888 ve 1889 yıllarına ait Siirt maliyesinin net gelir detayları:
Vergiler 1304 (1888) 1305 (1889)
1 Mart 188’den 28 Şubat 1889’a kadar 1 mart 1889’dan 28 Şubat 1890’a kadar
KURUŞ KURUŞ
Tuz 2.031.141 2.777.859
Alkollü içecekler 92.561 103.122
Damga Pulu 289.930 286.031
Tütün Aşar Vergisi 118.099 104.502
Toplam 2.531.731 3.271.514
Toplam Fransız Frangı 580.000 (yaklaşık) 750.000 (yaklaşık)
Bitlis Merkez Sancağı
Bitlis Merkezin kordinatları ve sınırları: Bitlis sancağı 39° ve 40°20 boylam ile 37°56′ ve 38°58′ enlemleri araında yer almaktadır. Sancak kuzey ve batıda Muş sancağı ve Van Vilayeti ile, güneyde ise Siirt sancağı ile sınırdır.
İdari dağılım: Bitlis sancağının idari dağılımı 4 kaza, 3 ahiye, 434 köy şeklinde aşağıdaki gibidir.
Askeri – Sivil – İdari – Dini Kurumlar: Bitlis Vilayeti’nin askeri ana karargahı, ki Erzurum Vilayetine bağlıdır, Bitlis merkez sancağında olmayıp, Muş sancağında konumlandırılmış. Ancak diğer taraftan Bitlis Vilayeti jandarma üssü Bitlis merkezdedir. Bitlis merkezdeki Vilayet’in sivil idaresi vali tarafından sağlanmakta olup, kazaları idare eden kaymakamlar ve nahiyeleri idare eden müdürlerden de sorumludurlar. Bu makamlar, yapıları daha önce belirtilen idari meclisler tarafından desteklenmektedirler.
Dini otoriteler, Müslümanlar için Vilayet’in merkezinde oturan müftüler ve naibler ve Vilayet’in baş kaza ve nahiyelerinde ikamet eden kadı ve imamlardır.
Bitlis’in Hristiyanları, 1 gregoryan Ermeni rahibe, 2 Süryani papaza ve 1 protestan misyonere sahipler.
Mahkemeler – Bitlis’te bulunan mahkemeler: Temyiz mahkemesi, birinci derece mahkemesi, sivil ve ceza mahkemeleri, ticari, sulh ve ceza mahkemeleri bulunmakta. Savcı olarak imparatorluk (Osmanlı) savcısı mevcut. Bazı mahkemeler, ya İstanbul’dan atanan savcılar tarafından yada kadı ve naibler tarafından atanan savcılar ile yönetilmektedirler.
Bu mahkemeler eşit sayıda Müslüman ve Hristiyan üyelerden oluşurlar.
- Emniyet Güçleri
1 komiser ve 5 polis memuru Bitlis’te yaşamaktalar.
- İdari Birimler (Kamu)
Bitlis merkez sancağının idari birimleri şunlardır: Bitlis Gelirler Genel Müdürlüğü, Sayım Daireleri, Kamu Çalışanları, Zıraat Bankası, Belediye, Bitlis – Muş – Erzurum arası düzenli hizmet veren ve Siirt – Bitlis – Diyarbekir arası düzensiz hizmet veren bir Posta & Telgraf Şubesi mevcut. Ayrıca Osmanlı Kamu Borçları Memurluğu (Vergi Dairesi) ve Tütün Hizmetleri Dairesi mevcut.
Nüfus: Bitlis merkez sancağı nüfusu aşağıdaki gibi 108.227 kişiden oluşmaktadır.
Müslümanlar 70.403
Gregoryan Ermeniler 32.709
Protestan Ermeniler 200
Ortodoks Rumlar 210
Süryaniler 3.740
Ezidiler 965
Toplam 108.227
Gelenek ve Görenekler: Bitlis Vilayeti içerisindeki gelenek ve görenekler biribirlerine çok benzerlik göstermekte. Bu yaşam tarzı, gelenek ve görenekler daha önceki bölimlerde ele alınmışlardı.
Okullar:Bitlis Merkez Sancağı dahilinde 142 bay ve bayan öğretmen idaresinde, 9640 öğrencinin okuduğu 134 okul mevcut.
Cemaatler/Ahali Okul Bay Öğretmen Bayan Öğretmen Öğrenci
Müslümanlar Medreseler 5 5 – 100
Rüşdiye 2 8 – 200
Sibyan/İlkokulu 109 109 – 8.175
Gregoryan Ermeniler (ilkokul) 16 16 – 815
Protestan Ermeniler
(ortaokul erkek) 1 3 – 250
(ortaokul kız) 1 – 1 100
Toplam 134 141 1 9.640
Bitlis Merkez sancağındaki Müslüman okulların idaresi, bakımı ve verilen dersler; devletin Milli Eğitim Kurumu tarafından sağlanmakta. Tüm medreseler ve ilkokullar (camilere bağlı olanlar) diyanete, yani Şeyh-ül İslam’a bağlılar. Diğer ilkokullar, yani camilere bağlı olmayanlar ve özel okullar/sivil okullar, Milli Eğitim bakanlığına bağlıdırlar.
Gregoryan Ermenilerin okullarının müfredatı, eğitim ve idaresi kendi kiliseleri ve cemaatlerinin destekleri ile gerçekleşmekte. Gerçekleşen eğitim Türkçe ve Ermenice olarak çok temel düzeyde yapılmakta. Varolan diğer iki protestan Ermeni okulları ise Amerikalı Misyonerler tarafından idare edilmekte. Buradaki eğitim dili İngilizce ve Ermenice. Amerikalı Misyonerlerin eğitim müfredatları epeyi kapsamlı. Din dersleri dışında müzik dersleri de var ve kız öğrenciler için dikiş-nakış dersleri de mevcut.
BİTLİS
Bitlis şehri, Bitlis Vilayeti’nin ana şehri olmakla beraber, sancağın merkezi ve Bitlis kazalarının da bağlı olduğu şehir merkezidir. Aynı zamanda sivil yetkililerin, vilayet jandarmasının, çeşitli kamu idarelerinin yanı sıra, mahkeme ve polisin, valinin ikametgahının, müftüsünün ve bir Ermeni piskoposun da yaşadığı şehir merkezidir.
Van Gölü’nün yaklaşık 20km güneybatısında, Muş’un güneydoğusundaki düzlem hattının 192km mesafesinde ve Siirt’in 50km kuzeydoğusunda yer almakta bu Bitlis şehri.
Bitlis şehri Zeydan Mahallesi, Taş Mahallesi, Kızıl Mecid ve Hersan Mahallesi olmak üzere 4 bölgeye ayrılmış. Bu bölgeleri doğal bir sınır gibi kesen ise, kuzeyden güneye doğru akan ve şehrin ortasından geçen Bitlis Çayı’dır. Şehrin kuzeyi ve batısında bulunan Zeydan ve Taş Mahallesi bölgelerini, batıdan doğuya akarak bölen ve Bitlis Çayı’nı besleyen bir kol var,ki bu su daha sonra şehrin ortasında Bitlis Çayı ile birleşmekte. İkinci bir kol ise, kuzeydendoğudan güneye doğru akarak Bitlis Çayı’na şehrin en en güneyinde dökülmektedir. Bu noktadan önce, şehrin diğer iki bölgesinin sınırlarını oluşturan çizgiyi de belirleyerek Bitlis Çayı’na dökülür.
Kuzeybatı bölgesinde bulunan Taş Mahallesi’nde bir kışla, askeri bir hastahane var ve şehrin merkezinde bulunan harabe şeklindeki kale ise hemen Bitlis Çayı’nın kenarındadır. Ayrıca şehrin batı bölgesini ikiye ayıran diğer bir dere de buraya akmakta. Kale hakkında herkes tarafından bilinen ve anlatılan ünlü bir rivayet var, ki bunun tarihi 5-600 seneyi geçmez aslında, ancak rivayet kaleyi Büyük İskender’in güya Lysias adındaki bir komutanına yaptırttığı yönündedir. Bu Lysias’ın ismi de Bitlis ile aynıymış veya zamanla Bitlis olmuşmuş ve rivayete göre Makedon kral İskender’in dahi ele geçiremeyeceği bir kale inşa etmişmiş bu komutan ve bu Bitlis kalesi o kaleymiş ve komutan inşa ettiği bu kaleyi İskender’e vermek istememişmiş. O tarihten beri bu şehre, ki hangi dilde olduğu da bilinmiyor, ‘kötü kız’ (Lizias) anlamına gelen bu isim verilmişmiş. Şehrin antik dönemlerden beri ismi Bageş olup, bugüne kadar da hep aynı isimle Ermenice’de Bitlis Pageş olarak adlandırılmakta.
Başka bir geleneksel yerel anlatıma göre, ki bu daha inanılacak ve sağlam temele dayalı, Bitlis’in Siirt çıkışında bulunan bir geçitin (tünel) kraliçe Semiramis tarafından açtırıldığıdır. Bu geçiti açtırmasındaki ana neden de, Van’a giderken Bitlis şehrini dolanmaktansa bu geçit sayesinde şehrin içinden geçerek yolunu kısaltmakmış. Bugün bu gecite ‘Deliklitaş’ denilmekte ve Bitlis Çayı vadisinden Bitlis şehrine girişte, bir ana giriş kapısı görevi görmektedir.
Şehrin güney bölgesi olan Hersan Mahallesi’nde sadece Ermeniler ikamet etmekte. Bitlis’in bu nezih kısmına uzak bir mesafeden bakılınca, sahip olduğu güzellikler gözle görülebilmekte. Tepeler yamaçlar ve vadiler arasından akan üç adet dere ve kaynak suları ile kaplı bir bölgedir burası. Bu mahalledeki taştan yapılmış evler, bağlar ve bahçelerle çevrelenmiş tarzları ile ayrı bir güzelliği yansıtmaktalar. Tam merkezde bulunan ve Makedonların yaptığı rivayet olunan tarihi kaleyi tam olarak kimin yaptırdığı ise bilinmiyor. Belki Araplar, belki Türkler belki de başkaları, ancak bu eski yapı harabe de olsa, tüm heybetiyle bu manzaraya hükmediyor.
Görünen manzaralara yaklaştıkça, şehre dair herşey daha da netleşerek değişiyor. Şehrin içine girer girmez dar, nemli, kirli ve dolambaçlı sokaklardan inişli ve çıkışlı bir şekilde geçmek mecburiyetindesiniz. Evlere girmek için 1m yüksekliğindeki ve 50cm genişliğindeki kapılardan geçmek zorundasınız. Evlerin içindeki odalar ise, hiçbir düzen ve simetriye özen gösterilmeden gelişi güzel yapılmışlar ve içlerine girmek için eğilmek ve hatta sanki diz çökercesine girilmesi durumu söz konusu.
Evlerin bu şekilde inşa edilmesinin nedeni ise daha yakın zamana kadar da vuku bulmuş olan bazı göçebe Kürd aşiretlerinden saldırılarına maruz kalmaları ve bu şekilde inşa ile kendilerini korumaya aldıkları anlatılır. Ancak artık şehirdeki resmi makamların ve güçlü idarenin olması, aynı zamanda da şehir ahalisinin yağmacılara karşı durmasından ötürü, bu durumlar sakinleşmiş. Yeni yapılan evler de artık daha ferah ve rahat, daha estetik ve kullanışlı, daha geniş ve elverişli bir tarzda inşa edilmekte.
Yalnız yeni yapılan evler ne yazık ki eskilerinden daha da az rutubetli değiller. Yamaçlarda yapılan yeni evler yüne o bilinen yumuşak ve sünger gibi olan taşlardan yapıldığından, topraktan emdikleri nemi evlerin içine yansıtıyorlar. 5-6 ay süren ağır kış durumu da bu nemli hali daha da zorlaştırmakta. Bunun üstüne birde yoğun kar yağışlarından dolayı damların yağan karları kaldıramama durumu da var. O yüzden bütün o karlar damlardan süpürülüp yollara dökülmekte. Bundan dolayı da yollarda biriken ve 2-3 metreye kadar ulaşan kar yüksekliği, halkın pencerelerden girip çıkmasına neden oluyor. Çünkü sokaklarda biriken karlar evlerin dışkapılarının kullanılmasını, önlerine yığılan bu karlardan dolayı imkansız kılıyor.
Kamu binları: Değişik idari birimlerin de içinde olduğu Hükümet Konağı’nın dışında, Bitlis şehrinde bir askeri hastahane, bir belediye, posta ve telgraf binaları, Osmanlı Kamu Borçları binası (vergi) ve Tütün Kurulu binaları mevcut. Ayrıca 15 cami, 35 mescid, 4 tekke, 1 imaret (vakıf olan aşevi), 15 türbe, 4 Ermeni kilisesi, 1 Süryani kilisesi ve 1 protestan şapeli bulunmakta. Şehirdeki ev sayısı 8300, iki tane han, 907 dükkan ve işyeri, 200 halka açık çeşme, 3 hamam, 1 adet şehir ambarı, 11 adet su değirmeni, 9 fırın ve içerisinde insanların gazete okudukları 1 kahvehane ile 12 adet diğer kahvehane de bulunmakta.
Nüfus: Bitlis merkez ve kazaları nüfusu 38.886 kişidir.
Müslümanlar 20.800
Gregoryan Ermeniler 16.086
Protestan Ermeniler 200
Süryaniler 1.800
Toplam 38.886
Bitlis evlerinin inşaa edildiği taşların çıkarıldığı taş ocakları, şehrin hem içinde ve hemde dışında bulunmakta. Bu taşlar üç renkte çıkartılmaktalar. Bazıları kırmızı, bazıları beyaz ve bazıları da kırmızımsı-gri renkteler. Ocaklardan çıkartılan bu taşlar ilk çıkartıldıklarında yumuşaklar. Ancak daha sonra sert bir hale dönüşmekteler. Her halükarda bu taşların kesilip işlenmesi, herhangi bir zorluk teşkil etmemektedir.
Sıcaklık: Bitlis şehrinin yüksek oranda nemine ve aşırı kirliliğine rağmen, yaşam o kadar da sağlıksız değil ve tek yaygın olan hastalık romatizma. İklim çok sert. Kış dönemi Kasım ayı itibariyle yağan yoğun kar ile başlayıp, Mayıs ayına kadar devam etmekte. Mayıs ayında dahi kar halen yerde olabilmekte. O yüzdendir ki Bitlis’te iki mevsim var denebilir. Derecesi -10’lara kadar düşen bir kış mevsimi ve derecesi + 32’lere kadar çıkabilen bir yaz mevsimi söz konusu.
Bitlis’in bazı varlıklı aileleri, Van Gölü’nün temiz havasını soluyabilmek ve yazı geçirmek için şehri terk edip, Ahlat’a geçerler.
BİTLİS MERKEZ SANCAĞI KAZALARI
Ahlat Kazası: Bitlis sancağına bağlı olan Ahlat kazası, sancağın kuzeydoğusunda ve Van Gölü’nün kıyısında yeralmaktadır. Kuzey ve batı sınırlarında Muş sancağı, doğu sınırında Van Vilayeti ve Van Gölü, güneyindeki sınırında ise Bitlis Merkez Sancağı bulunur.
İdari birimler: Ahlat’ın 58 köyü var, ancak nahiyesi yoktur. İdari şekli ise yerel meclis desteği, müdür ve kaymakam tarafından gerçekleşmekte.
Nüfus: Ahlat’ın toplam nüfusu 23.659 kişidir.
Müslümanlar 16.635
Gregoryan Ermeniler 6.609
Rum Ortodokslar 210
Ezidiler 250
Toplam 23.659
Merkez: Ahlat kazasının merkezi olan şehir merkezinde kaymakamlık binası bulunmakta ve şehir Nemrut Dağı’nın kuzey yamacı eteklerinde, Van Gölü’nün batı kıyısında yer almaktadır. Şehrin koordinatları 40° doğu 38°40′ kuzey olmakla birlikte, Bitlis şehrine ise 40km kuzeydoğusundadır. Bitlisin varlıklı kesimleri yaz tatillerini geçirmek ve Van Gölü’nde yüzmek için Ahlat’a gelirler. İklimi çok yumuşak olan ve ziyaret edenlere huzur ve ferahlık veren bu yer, çok beğenilen bir mıntıkadır. Görmeye değer masalımsı bir manzaraya sahip olan bu sahil kasabasından, Van Gölü üzerinden Van’a sabah akşam sayısız yelkenli tekneleri gidip gelmekteler. Göldeki bu tekneler, gölün maviliği ve çevredeki güzel ormanlarla birlikte inanılmaz güzel bir tablomsu manzara oluşturmaktalar.
Bu şekildeki yalnız daha küşük bir versiyon olan başka bir manzaraya ise, kuzeybatı yönünde 9km uzaklıktaki Nazik Gölü çevresinde yaşayanlar da şahitlik etmekteler. Bu 4kilometreye 1.5kilometre genişliğinde olan Nazik Gölü’nde az sayıda balıkçı teknelerinden başka herhangi bir buharlı tekne veya araç bulunmamakta.
Toprak üretimi: Ahlat kazasında topraktan elde edilen ana ürünlerin başında buğday, darı ve özellikle de Karasu nehri kıyısındaki Çukur nahiyesinde yetiştirilen pirinç gelmektedir. Ayrıca bal, balmumu ve ağaç sakızı (geven) da üretilir.
Bu ürünlerin yaklaşık kilogram olarak üretim miktarları şu şekildedir:
Buğday 82.000
Darı 90.000
Pirinç 34.000
Ağaç sakızı (geven) 25.000
Bal 2.000
Sarı balmumu 1.000
Ağaç sakızı ve balmumu genellikle Muş mıntıkasında üretildikten sonra ihraç edilmekte.
Görülmesi gereken doğal güzellikler: Ahlat kazası dahilinde görülmesi gereken ilginç yerler arasında, ünlü bir yer olan Nemrut Dağı gelir, ki yukarıda da bahsetmiştik. Ayrıca Karasu vadisi ve bu kaza içerisinde bulunan Bitlis deresinin kaynağı görülmeye değer.
Kaplıcalar: Bu mıntıka içerisinde bulunan iki adet kaplıcadan da bahsedilebilinir, ancak ne yazık ki bu kaplıcaların mineral içerikleri bilinmemektedir.
Tarihi eserler ve efsaneler: Karasu ve Bitlis Çayı’nın iki güzel vadisinin kesişme noktasında tam 600 sene öncesine ait bir türbe dikkatimizi çekti. Rivayete göre uzun bir yolculuktan sonra yorgun, bitkin ve susuz kalan bir derviş tam bu noktada mola vermiş. Çaresiz, takatsiz ve bunalmış bir halde yardım için çevresine bakınırken, birden bire ayaklarının dibinde bir su pınarından suların fışkırdığını ve bu suyun da akarak Karasu’nun bir kolu olan küçük bir dereye aktığını görmüş. Sevinçli, şaşkın ve müteşekkir bir halde susuzluğunu giderdikten sonra yemin etmiş. Bu zor durumdan kendisini kurtaran ve susuzluğunu gidermesine vesile olan bu yerin anısına, tamda o yerde bir anıt yapılmasına karar vermiş. Yaptırdığı bu anıtı bir türbe olarak yaptırtmış ve öldükten sonra da kendi mezarını da o türbenin içine gömdürtmüş. Bu türbe halen çevresindeki harabeler arasında ayakta durmakta ve mimarisi ve üzerindeki işlemelerle de dikkat çekmekte.
Hizan kazası: Hizan kazası Bitlis merkez sancağının güneydoğusunda yer almaktadır. Kuzeyde Van Gölü, doğuda Van Vilayeti, güneyde Siirt sancağı ve batıda Bitlis merkez sancağı ile sınırdır.
Bu kazanın bir Tatik adlı nahiyesi ve 173 de köyü bulunmaktadır. Kazanın idaresi bir kaymakam ve ona destek veren yerel meclis kurulu tarafından yapılmaktadır.
Hizan kazasının nüfusu 23.070’dir.
Müslümanlar 17.422
Gregoryan Ermeniler 4.304
Süryaniler 869
Ezidiler 475
Toplam 23.070
Merkez (Hizan): Hizan kazasının merkezi, Bitlis Suyu’nun bir kolu olan bir akarsunun kenarında konumlandırılmış olup, merkezinde idarecisi olan kaymakamın ikametgahını bulunur. Tarıma çok elverişli olan Hizan merkezi, Bitlis’in 35km güneydoğusunda ve Siirt’in 40km kuzeydoğusunda yer alır. Merkezin çevresindeki tepeler üzüm bağları ve tütün bahçeleri ile doludur. Buralarda üzerlerinde bir çok su değirmeni olan dereler de bulunmakta ve bu dereler aynı zamanda tüm bu bağ, bahçe ve tarlaların su ihtiyacını da karşılamakta.
Üretim ve Yetiştiricilik: Hizan kazasının ana üretimi üzüm ve bunlardan elde edilen iyi hasat sonrası yapılan şaraplar ile birlikte, sarı tohum, tütün, darı, buğday, bal ve balmumudur.
Kazanın yaklaşık yıllık üretim müktarı şu şekildedir:
Üzüm 160.000kg
Şarap 80.000kg
Sarı tohum 60.000kg
Tütün 50.000kg
Darı 50.000kg
Buğday 27.000kg
Bal 800kg
Balmumu 800kg
Toplam 428.600kg
Şaraplar ve tütünler büyük oranda komşu vilayetlere gönderilip satılmaktadır. Sarı tohum ve balmumu Muş üzerinden Avrupa’ya ihraç ediliyor. Diğer tüm üretilen mallar bölge tüketimi için kullanılmakta.
Mutki kazası: Mutki kazası Bitlis merkez sancağının doğusunda yer almaktadır. Kuzeyde Muş sancağı ile, doğuda Bitlis merkez kazası ile ve güney-güneydoğusunda da Siirt sancağı ile sınırları vardır.
Bu kazanın 2 nahiyesi vardır, ki bunlar da Çukur ve Huyt nahiyeleridir.
Mutki’nin toplam köy sayısı 129’dur. Kazanın idaresi iki müdür ve yerel meclis kurulunun destek verdikleri bir kaymakam tarafından yürütülmektedir.
Nüfus: Mutki kazasının toplam nüfusu 22.612 kişidir.
Müslümanlar 15.546
Gregoryan Ermeniler 5.710
Süryaniler 1.071
Ezidiler 285
Toplam 22.612
Mutki Kaza merkezi: Mutki kazasının merkezi olan Misi, 30 haneden oluşan ve kaymakamlık ikametgahının da burada bulunduğu küçük bir köydür. Bu köy Handuş Dağı eteklerinde kurulmuş bir yerleşim yeridir. Bu dağ bölgesi gözle görülebilinir bir şekilde üzüm bağcılığı, hayvan yetiştiriciliği ve arıcılığa çok uygun bir yer.
Üretim ve yetiştiricilik: Mutki’de üretim ve yetiştiricilik alanları; üzüm, şarap, darı, buğday, bal, balmumu, koyun ve keçi sürüleri yetiştiriciliğidir. Ayrıca mazı ve ağaş sakızı (geven) da üretilmektedir.
Bu üretim ve yetiştiriciliğin yıllık sayısay verileri aşağıdaki gibidir:
Üzüm 140.000kg
Şarap 70.000kg
Darı 90.000kg
Buğday 70.000kg
Tütün 75.000kg
Bal 3.000kg
Balmumu 3.000kg
Mazı 6.000kg
Ağaç sakızı 5.000kg
Toplam 462.000kg
Koyun 90.000 baş hayvan
Keçi 50.000 baş hayvan
Toplam 140.000 baş havvan
Endüstri: Mutki kazasında kilim adı verilen ve çok rağbet gören yün halılar dokunulmakta.
Ticaret: Kazada üretilen ve yetiştirilen ürünler yeterli ve düzgün yolların olmamasından ve kötü hava şartlarının da imkan vermemesinden dolayı, Muş üzerinden yapılmakta. Satılan mallar genellikle yağ, bal, balmumu, odun ve küçükbaş hayvanlar olan koyun ve keçiden ibarettir.
Tarihi açıdan değinilmesi gerekenler: Ahlat, Hizan ve Mutki’deki eski ve önemli tarihi kalıntılarla dair bilgiler, Osmanlı kaynakları ve Şerefname’ye dayalı olup çok daha eskiye gidemediklerinden, bu konuda daha da derin araştırmalar yapılmalı.
Bizlerin görebildiği tarihi detaylar ise şöyle: Tarihi ve antik Ahlat harabeleri, Van Gölü kıyısındaki şimdiki Ahlat merkezine çok kısa bir mesafe uzaklıkta 160 kilometre genişliğinde ve 13 kilometre uzunluğunda bir bölgeyi kapsamakta. Tahminlere göre bu harabelerin bulunduğu alanda 130 bin civarı ev bulunmaktaydı. Şimdiki harabe şehrin kalıntıları arasında iki tane heybetli kalenin yıkıntıları var. Ayrıca bir çok hamam, kubbeli dükkanlar, yüzeyi işlemeli ve zengin mimarisi ile de 3 adet cami, sultanlara ait 8 mezar ve savaşlarda şehit düşmüşlerin türbeleri görülmekte. Tartışmasız söylenebilinir ki Ahlat şehri Akkoyunlular ve Karakoyunlular zamanında çok önemli bir yere sahipmiş. Bu şehir ayrıca Uzun Hasan, İran şahları ve Diyarbekir Kürd Emirleri idaresinde de kalmıştır. Eski Ahlat ahalisi şehirlerine yapılan saldırılara maruz kaldıklarından dolayı, daha Osmanlılar buralara hakim olmadan önce şehirlerini tamamen terk etmişler. Eski Ahlat şehrindeki yıkıntılar arasındaki tarlaları eken Ahlat sakinleri, tarlalarını sürerken Müslüman hükümdarlar dönemine ait gümüş ve altın para ve sikkeler, halen bulmaktalar.
Şimdiki Hizan merkezine 15kilometre mesafede bulunan tarihi Hizan’ın geniş bir alan kapsadığını görüyoruz. Bu bölgenin ortasında eski çağlardan kalma bir kalenin yıkılmış duvarları ve ev kalıntıları mevcut. Bu yıkıntılar arasında İsfendiar’a ve Kaikhorsou’ya ithafen yaptırılmış Farsça yazıtların dışında, tarihi ve efsanevi kahramanlara, Yunanlı ve Romalılara da ait yazıtlar bulunmakta. En sonuncu olarak Mutki kazasında da eski kaleler ve harabe şehirlere ait yıkıntılar var.
Derleyen: Baran Zeydanlıoğlu
Çeviri: Baran Zeydanlıoğlu (İngilizce’den Türkçe’ye),
İsmail D’passe (Fransızca’dan İngilizce’ye)
Kaynak: Vital Cuinet, La Turquie D’Asie
Geographie Administrative, Statistique, Descriptive Et Raisonnee de Chaque Province de L’Asie-Mineure