Kürd KARA FATMA İstanbul’da (I)
- 19 Ocak 2022
- 8
Bu çeviri, 22 Nisan 1854 tarihli The Illustrated London News Gazetesi haberinin aslına sadık kalınarak yapılmıştır.
1853 – 1856 Kırım Savaşı’nda, Ruslara karşı Osmanlı’ya destek vermek için 300 Kürd süvarisi ile İstanbul Üsküdar’a gelen Maraşlı Aşiret lideri Kürd Kara Fatma hakkında çıkan ve ana sayfadan bir gravür ile tasvir edilen haberin ilk bölümünü sizlerle paylaşıyorum.
Derleyen ve çeviren: Baran Zeydanlıoğlu
Geçtiğimiz ay içerisinde Sultan’ın İstanbul’daki askeri gücüne, büyük ilgi, heves ve alaka gösterilerek katılımlar gerçekleşti. Katılanlar arasındaki yeni müttefik ise, gazetemizin ressamı tarafından beraberindeki 300 Kürd Süvarisi ile İstanbul sokaklarından geçişine şahitlik edilen ve bu anı çizilen Kara Fatma’dır (KARA FATIMA HANOUN).
Bu grubun önemini tam olarak anlamak için, orduya katılmak üzere geldikleri ülkelerine bir göz atmak lazım. Küçük Asya’nın (Türkiye’nin Asya kısmı) doğusu ve güneyinde, babadan oğula geçen bir düzenin olduğu göçebe aşiretlerin hakimiyetindedirler. Bu aşiretler çok güçlü bir Müslümanlık ve bağımsızlık ruhuna sahip olmakla birlikte, Sultan’ın nüfuzu ve otoritesine, çok tehlike arz etmediği sürece, kafa tutmaya hazırlar.
Sinop’tan İzmir’e doğru çizilen bir hat, tamamıyla Paşaların kontrolü altında olan bölgelerin sınırlarını belirlediği gibi; bu bölgelerin ayrıca eski çağlardan beri var olan düzenli milis hukukuna tabi Başıbozuk birliklerine ev sahipliği yaptıklarını da gösterir. Bu hattın güneydoğusunda kalan kısma, yarımada (Türkiye’nin Asya kısmı) tarafından herhangi bir adam (askeri güç) temini yapılmamakla birlikte; onlar da zaten şuanda olduğu gibi Peygamberin adı için ,veyahut herhangi bir yağmalama ve talan cazibesi içermeyen bir başka neden olmadığı sürece, dağ ve bayırlarını bırakmaya cesaret edip, uygar insanlarla pek temasa geçmemekteler. Bu aşiretlerden biri de, ki 4000 silahlı süvariye sahip olduğu söylenir, yukarıda bahsettiğimiz ‘FATMA’ adlı bir kadının liderliğini yaptığı aşirettir.
Bu aşiretin yerleşik olduğu ve kendi mekanları olan yer Kilikya (Adana – Maraş – Çukurova) dağlarındadır. Antik çağlarda yaşamış korsanlarla alakalarının olup olmadığına bakılmaksızın, bu insanların yüksek derecede cesaret benzerliği taşıdıkları aşikardır. Savunmak ve korumakla görevli oldukları memleketlerini bırakarak Üsküdar’a gelen bu 300 kişinin, burada yaratmış oldukları ilgi, alaka ve heyecanı gazetemizin ressamının çizimi yansıtıyor.
Bu altmış yaşlarındaki yaşlı, ufak tefek ve esmer olan Kraliçe veya doğaüstü niteliklere sahip olduğuna inanıldığından Evliya diye de adlandırılan kadın liderin, her ne kadar üzerinde erkek savaşçıların giydiği bir kıyafet olsa da ve idaresindeki süvariler gibi ata binmiş de olsa; göze çarpan bir Amazon Kadın durumu söz konusu değil. Kara Fatma, ona bağlı seçilmiş özel bir grubu ve kendisi gibi erkek kıyafetleri giymiş iki hizmetkarı ile birlikte, boğazı geçerek, İstanbul’daki bir baraka tarzı bir mekana getirilmiş. Başıbozuk birlikleri; sayılarına ve yaşam şartlarına bölge Paşalarının dahi hakim olmadıkları Karaman’ın vahşi doğasından olan bu göçebelerle kıyaslanınca, Başıbozuklar rafine zeki bir kitle olarak duruyorlar. Kara Fatma’nın savaşçılarının sahip oldukları silahların çeşitliliği, ve savaş ganimetleri olan bunları her birinin taşıma tarzları, bir savaş biçimi göstergesi gibi duruyor. Bazıları tabanca ve Arnavut yatağanı taşırken, arada ihtimalle Birmingham’dan gelme olan bir tüfek ve Suriye demirhanelerinde oyma ile süslenmiş bir pala da taşımaktalar.
İçlerinden biri dişleri sıkılı ve sert bir şekilde kafasının üzerinde ahşaptan bir topuz veya bir gürz sallıyor, ki bu vahşi tavırla yetersiz ve eksik olan silah teçhizatını örtmeye çalışıyor. Uzun namlulu Afgan tüfeği Kara Fatma’nın savaşçıları tarafından pek istenilen silah olmamakla birlikte, aşiretin mensupları çok önceki atalarının kullandıkları ok ve yay geleneğini devam ettirmekte ısrarlılar.
Bir rivayete göre kadın kahramanın bu tehlikeli göreve çıkmasındaki nedenin arkasında, kocasına olan aşkının yatmasıymış. Kara Fatma’nın kocası, muhtelif suçlardan dolayı Girit adasındaki bir hapishanede tutuklu olduğundan, Fatma da, kocasının Sultan tarafından salı verilebilmesi için, ona yalvarmanın çok az bir etkisi olacağı korkusunu yaşadığından, Sultan’a bağlılığını ispat etmesi gerektiğini düşünerek; Moskoflara (Ruslara) karşı savaşmak üzere, uğrayacakları her köydeki yemek ve atlarının bakım ücretleri dışında, ayda 80 kuruşluk bir ücret/maaş içeren makul şartlar karşılığında, 300 en iyi savaşçısını alıp gelmiş.
Kara Fatma’nın aslen Kürdistan’ın Maraş adındaki bir şehrinden geldiğini öğreniyoruz. Üsküdar’a geldiğinde kendisini Sultan’a takdim etmişler. Fatma, beraberindeki Kürd süvarileri ve onların giderlerini karşılamak için yanlarında getirdikleri para dolu çuvalları taşıyan çok sayıdaki katırlar ve develerin oluşturduğu kortejin, geçtikleri sokaklarda onları merakla izleyen muazzam kalabalıkların olmasına neden oluyorlar. Özellikle kadınlar, Kara Fatma’nın geçtiği ve bulunduğu her yere doluşup, oluşturdukları kalabalıklarla Fatma’yı büyük bir ilgi ile izliyorlar.
Gazetemizin ressamı Seraskeriyet (Harbiye Nazırlığı) yakınlarında Kara Fatma’nın refakatçi muhafızı ile görüşmüş, ki o sırada Fatma’nın Seraskeriyet’de bulunan süvarileri de, Savunma Bakanı tarafından teftiş ediliyorlarmış. Bu haber ile birlikte paylaşılan çizimde, büyük kemerli kapısının da olduğu Seraskeriyet binasının dışı görünmekte. Binanın önündeki bu geniş meydan, İstanbul’un en geniş ve işlek caddesi ve aynı zamanda Türk hanımefendileri için bir nevi Regent Street (Londra’da ünlü bir cadde) olan caddeye çıkmakta. Bu güzergah insanlar ve şatafatlı boyanmış dükkanlar ile dolu. Meydanın sağında Avrupalıların Güvercinli Camii olarak bildikleri Beyazıt Camisi yer almakta. Müslümanlar tarafından kutsal sayılan bu güvercinlerden on binlercesi cami avlusunda görülebilmekte. Ressamımız Kara Fatma ve kortejinin Seraskeriyet’den çıkışlarını tasvir etmiş. Arka planda binanın duvarını ve üzerinde de büyük minarenin bir kısmı da görünmekte. Maviye boyalı olan bu duvar, meydanda hilal şeklini oluşturarak toplanmış Türk hanımefendilerinin Fatma’ya duydukları hayranlıklarını ön plana çıkarıyor.
Kara Fatma’nın üzerine giymiş olduğu kol ağızları oldukça geniş kürklü mantonun çok kirli olduğu dikkat çekiyor. Üzerinde ayrıca beyaz pantolon ve sarı çizmeler de var. Belindeki kuşağında da tabancalar ve yatağan kılıcı var. Elinde ise, üzerinde siyah bir flama bulunan bir mızrak taşımakta. Beyaz ve uzun keten örtüsü ile tüm boynu da dahil başını sarmalamış, ancak yüzünün tamamını açık bir şekilde bırakmış. Üzerinde herhangi bir takı veya mücevher taşımamakta. Kendi süvarilerinin atları gibi Kara Fatma’nın atı da zayıf ve bakımsız görünüyor. Ancak uzun ve dalgalı yelesi, baş, boyun ve uzun kuyruk özellikleri ile, Kürdistan’a has tipik bir at olduğu belli.
Kara Fatma’nın yanındaki atın üstünde, başında devasa bir sarık ve üzerinde de tüm diğer süvariler gibi, yırtık pırtık olan bir pelerin var. Onların hemen önünde ve iki jandarmanın arkasında at üstündeki komik görünümlü kişi ise, atın eyerinin her iki tarafına yerleştirdiği davulları ilginç yüz hareketleri ile çalarak ve genzinden zorla çıkarcasına marşlar söyleyerek kortejin önünü açıyor. Bu davulu çalanın kafasındaki külah, aynen Kralların soytarılarınınki gibi, kürkten yapılmış ve bizlerin sahnelerden tanıdığımız tepesinden küçük tilki kuyruğu gibi sarkan özelliğe sahip külah. Daha sonradan öğrendik ki bu kişi Kara Fatma’nın soytarısı ve aynı zamanda da baş çalgıcısıymış. Kara Fatma’nın kortejinin arkasında, kenarlarında ve önünde yolun açık olmasını sağlamakla görevli kişiler bulunmakta. Yol boyunca her yerde yüzlerce Türk kadını toplanmış, Kara Fatma ve kortejin geçişini izliyorlar. İşte henüz Sultan’a hizmetlerini sunacaklarını bildirmiş Kara Fatma ve süvarinin tasviri böyle.
Kaynak
22 Nisan 1854 tarihli The Illustrated London News Gazetesi, Michigan Üniversitesi Dijital arşivi
Kürd Kara Fatma ile ilgili derleme ve çevirilerin devamı gelecek.
Bitlisname kaynak gösterilmeden yayınlanamaz.