Wilhem Köhler’in Bitlis Beyliği üzerine yapmış olduğu çalışmasının bu bölümünde Rojkan Beyliği’nin oluşumu üzerine görüşleriyle devam ediyoruz.

Bitlisname Bitlisle ilgili akademik ve bilimsel çalışma özelliği taşıyan bütün çalışmalara yer vermeyi amaçlıyor. Tez ve hükümler farklı olabilir, esas olan metodolojik açıdan akademik ve bilimsel çalışma ölçü ve kurallarını esas almış olmasıdır. Burada verdiğimiz farklı çalışmalar yeni akademik tez ve bilimsel çalışmalar için geniş bir kaynak ve düşünce oluşturmayı amaçlıyor. Bitlisname okuyucusu ve Bitlis Bilimsel Çalışmalar ve Düşünce Grubu üyeleri Bitlis üzerine başlatılan bu yeni açılıma göstermiş oldukları ilgi ve katılım Bitlisname için yeni çalışmaların habercisidir.

Bitlis Şehir Kardeşliği ve Beyliğinin oluşumuna esas oluşturan Rojkan aşiretlerinin birliği üzerine Alman bir akdemisyenin görüşleri:

RUZİGİ (ROJEKİ)

Şeref Bey’in Şerefname’yi tamamladığı Hicri 1005, yeni tarihle 1596 yılında Bitlis kentinin nüfusunun çoğunluğunu hâlâ Ermeniler oluştuşturuyordu.(1). Şehirde oturan Kürtler ise, büyük Rûzigi- rojeki aşiretindendi. Bu kelime bir olasılıkla Orta İran’daki “Deri” ağzına uyuyor ve “günlük” anlamına geliyor. 24 aşiretin bir gün içinde birlik kurmalarından kaynaklandığı sanılıyor(2).

Rûzigilerin ne zaman Bitlis’e geldiklerini gösteren kaynak yok. Ama Ermeni tarihçi Tschamtschean (Çamçean), Kilikya’daki Ermeni Krallığının 1375 yılında ortadan kaldırılması üzerine, Kürtlerin şehirlere inip bu arada Bitlis’e de geldiklerini yazar(3). Rûzigilerin de bu sıralarda Bitlis’e geldiklerini söylemek olanak dahilindedir(4). Şerefname’ye, göre, Rûzigi aşireti 24 Kürt aşiretinin birlik kurmasından oluşmuştu. Bitis’in kuzey batısında ve Ermenilerin Koit diye adlandırdıkları (Kürtçe. Xûyt, Xûyit – Bitlisname), dağlık bölgede yaşayan Kürt aşiretleri bu birliği kurmuşlardı(5).

Xuyt’ın yaşayan halk üzerine, 9. yüzyılda yaşayan Ermeni tarihçi Thoma Ardzrouni tanık olduğu bazı ilginç olayları anlatmaktadır(6). Asurdan göçen ve kendilerini Sanasnai olarak adlandıran köylüler görüyor. Arapların 851 yılında yeniden Ermenistan’a saldırmaları ve Ermenileri kesin bir yenilgiye uğratmaları üzerine bunlar 851-852 kışını Muş’ta geçirirler. 852 yılının ilkbaharında Koit dağlık bölgesinin yerlileri Muş’ta konaklayan Müslaman Arap kuvvetlerine saldırarak, onları toptan imha ederler. Bunların bu üstün cesareti yanında misafirseverliği de çok ileridir. Bu dağlı halk, büyük çabalar göstererek ve çok çalışarak geçimini zor koşullar altında sağlıyordu. Darı ekmeği yiyen bu halk, kışın çok kar yağdığı zaman da ayaklarına örgülü tahtalar geçirerek karın üzerinde sanki yerde gidiyormuş gibi zahmetsiz yürüyorlardı(6).

Bu dağlı halkın kendi yerleşim bölgesini nasıl amansız savunduklarına bakarak, bunların 500 yıl sonra ortaya çıkan Rûzigilerin ataları olduğu söylenebilir. Moğolların, her tarafı yakıp yıkmaları, insansız hale getirmeleri ve sonra da çekip gitmeleri sonrasında, Bitis’te Xuytliler kente indiler.

Doğaldır ki bu harabe şehirler bile onların yaşadıkları köylere göre cennet sayılırlardı.

Bu sırada dağlardaki Kürtlerin Moğol istilasından önemli ölçüde zarar görmediklerini söylemek olanaklıdır(7).

Bu 24 Kürt aşiretinin tam ne zaman birlik kurdukları bilinmiyor. Şerefname de yazmıyor. Bu birleşme büyük bir olasılıkla, Hulagu’nun yönetiminde, 1259 yılındaki Moğol istilası ile Küçük Ermeni Krallığının 1375 yılında ortadan kaldırılması arasındaki bir tarihte meydana gelmiştir(8). Bu 24 aşiret önce iki gruba, BİLBASI ve KAVALİSİ diye ayrılıyordu.

Aşiretlerin adları şöyle: Önce Bitis’te yerleşik olan beş aşiretin adlarını sayalım.

1. Kisâni, 2. Bâiki, 3. Mudiki, 4. Dukisi, 5. Zidani, 6. Kele Dşiri, 7. Herbili, 8. Bâligi, 9. Hiâreti, 10. Gûri, 11. Berişi, 12. Sekiri, 13. Kârisi, 14. Biduri, 15. Belâ Kürdi, 16. Zerdûzi, 17. Andaki, 18. Kavalisi, 19. Partâfi, 20. Kürdeki, 21. Zohrevverdi, 22. Kâşâhi, 23. Halidi, 24. Usturki, 25. Azizan (İzizan)

Şerefname’nin Farsça baskısının 361. sayfasında ve Charmoy’un 11. 1. 232. çevirisinde tek tek 25 olarak yazılmış olmasına karşın, 24 aşiret olması gerekir. Charmoy(9) ilk beş aşireti Bitis’in yerlileri oldukları için dışarda tutuyor. Bilbâsî ve Kavâlîsî aşiretlerine de 20 aşiret bağlıyor. Böyle olursa bu kez üç grup oluyorlar. Yerli beş aşiret ile diğer iki grup 20 aşiret, toplam olarak 25 aşiret olur. Oysa 24 olmaları gerekiyor. Bu fark, 18. sırada yazılan Kavâlîsî aşireti yüzünden ileri geliyor. Kesin olan şu ki Kavâlîsî oraya ait değildir. Matbaa baskılarının yapıldığı ilk elyazması kitapta Kavâlîsî aşiretine hangi sayıdan itibaren başladığına değinilmektedir. Buna göre ilk 12 aşiretin Bilbâsî, kalan 12 aşiretin ise, Kavâlîsî oldukları söylenmektedir. Böylece gerçek olarak 24 aşiret bu birliği kuruyor. Buna göre 18. sırada verilen Kavâlîsî’yi çıkarmak gerekiyor.

Bilbâs ve Kavâlis, Hakkari bölgesinde iki mezradır(10). Rûzigi aşireti Bitis’ten başka, Bitis’in 60 km. güneybatısına düşen Hazû(11) bölgesini de işgal eder. Bu bölgeler aşiretin malı olduktan sonra reisleri ölür. Bundan sonra karışıklıklar çıkar. Bunun üzerine aşiret büyükleri, aşiretin başına sözde İran’daki Sasani krallarının soyundan gelen iki kardeşi, İzzeddin ve Ziaeddin’i seçerler(12). Bu prenslerin önceleri Ahlat’ta kaldıkları sanılıyor. İzzeddin, Hazu bölgesinde, Ziaeddin ise Bitlis’te yönetmeye başlıyorlar Ziaeddin’in çocukları ve torunları Bitlis’i yönetmişlerdir. Burada sık sık bahsedilen Şerefeddin de bu aileden gelmedir(13). Rûzigiler, üstün cesaretleri, dürüstlükleri ve beylerine aşırı bağlı oluşları yanında ayrıca büyük hizmetler göstermişlerdir(14).

Şerefeddin’in yazdığına göre, Kürtler arasında Rûzigilerin bu cesareti atasözü haline gelmiştir. Rûzigi aşiretinin Bitlis’i savunurken kaybettiği insan sayısı, Bitlis kalesinin duvarlarındaki taş sayısından fazladır. Osmanlı ve Fars orduları Kürdistan’a sefere çıktıklarında önce Bitlis beylerine ve Rûzigi aşiretine saldırıya geçmişlerdir. Rûzigiler dayandıkları sürece öbür Kürt aşiretleri de teslim olmamış ve bu güçlü ordulara karşı direnmişlerdir(15).

Evliya Çelebi’nin naklettiğine göre, Bitlis Beyi zamanının en iyi yetişmiş insanıdır. Bunun gibi Rûzigilerin de öbür Kürtlere göre bir basamak ilerde olduğu anlaşılmaktadır. Bitlis’teki bilginler, şairler, hekimler, el sanatçıları, özellikle silah yapımcıları ünlüdür. Tabakhanelerde imal edilen maddeler ile boyacıların hazırladıkları mallar Avrupa’ya ihraç ediliyordu. Bugün bile Bitlis Kürtleri kendilerini Bitlisli olarak tanıtırlar ve en uygar Kürtlerdendirler(16).

(1). Şerefname, ü. I, 207

(2). Şerefname, I.I. 377,

(3). Tschamtschean translated by Avdall n. 310

(4). Şerefname (5). St. Martin, M6m. Sur l’,armenie I, 100, H. Hübschmann, Indogerm. Forschungen XVI 236, 317 ve 325.

(6). Thoma Ardzrotmi, Hist. des Ardzouni I, 106 Burada ilginç olan, karda yürümek için yapılan ve Lekan denilen (hedik) araçtan ilk kez bahsedilmesidir.

(7). Tschamtschean, Aperçu s. 45-46

(8). Hammer-Purgstall, Geschichte der Ilchane, 1.173

(9). Charmoy’un Şerefname ile ilgili önsözü, 1.1.65-66

(10). Şerefname, II.I. 228. göre bir Bilbasi aşireti Urmiye gölünün güneybatısına düşen Lahidşan düzlüğünde yaşıyordu.

Fr. Spiegel, Eran. Altertumskunde, 1.357. O. Blau, ZDMG., 1862 XVI, 608. de 1860 yılında Türkçe yazılmış Salnamede bir Belbâs aşiretinin Kerkük bölgesinde bulunduğunu yazmaktadır. Kerkük ise Lahidşan düzlüğünün güneybatısına düşmektedir.

Kavâlîsî aşireti ile ilgüi bilgiyi bulamadım.

(11). Hazû 60 km. kadar Bitlis’in güneybatısına düşmektedir. I. Selim’in Kürdistan’ı almasma kadar, Sason beylerinin başkenti idi. 1890 yıllarında Bitlis’e bağlı bir kaza idi. St. Martin, Mem sur l’Arminie, I. 175. sayfada Hazû’yu yanlışlıkla Bitis’in 80 km. doğusuna düşen Hizan ile karıştırıyor.

Evliya Çelebi FV. 79.; Şerefname, I.I.61, 152 ve II.I.33. Cihanname sf.440; Ritter, Erd- kunde X.91. ve XL91; Moltke, Briefe, s. 273; H.von Handel-Mazzetti, ReisebUder aus Mesopotamien und Kurdistan, Deutsche Rundschau für Gcographie, 1911, XXXIII,145; Cuinet, La Turquie dAsie 11, 596.; Rich, 1, 376

( 12.). Şerefname H.I, 229-230

(13). Ahlat, 40 km Bitlis’in kuzeyine düşer. İlk çağlarda Chlât adı alımda ermenilerle yerleşik olduğuna tanık olunuyor. 9. ve 10. yüzyıllarda, şehir Araplann eline geçer. 993 yılında Bizanslılardan alınır. Birkaç yüzyıl sonra da Selçuklular kenti ele geçirirler. Merwani Kürtleri uzun süre burada hüküm sürerler. Ahlat, 1100 yılında Türk ordusuna kumanda eden Sokman’ın eline geçer. Bu zat 1185 yılına kadar Şah Arman (Ermeni Kralı) adı altında hükmeder. Şehir 1207-1245 yılları arasında Sultan Salahaddin’in akrabaları Eyyubi Kürtlerinin eline geçer. (Abulfida, 11.148 ile Şerefname, 1.1. 161 ve Cihanname’nin 412. sayfasına bakınız. Ayrıca Hübschmann’ın Indogerm. Forschung, XVI, 328; Gust. Weü, Geschichte der Chalifen, 11.638; A.MüUer, Der islam im Morgen-und Abendland, II, 140; .M. Streck.E I.I.246; St. Martin, Mim. 1, 103 kitaplarına bakınız) Ahlat’ın 1245-1550 yılllan arasındaki larihi üzerinde yazılmış bilgüer hemen hemen yok gibidir. Evliya Çelebi, 1655 yılında Bitlis’ten Van’a giderken Ahlat’tan geçiyor. Kentin nerdeyse harabe haline geldiğini yazıyor. Ahlat yerlilerinin bir iddiasma göre Karakoyunlu beylerinden İskender (1420-1437) İle Akkoyunlu Beyi Uzun Hasan (1467-1478) Ahlat’ta gömülüdürler. (Layard, Discoveries S.23) Son yıllarda Ahlat’ı gören seyyahlar kentin tamamen fakirleşliğini ve hiçbir önemi kalmadığını yazmaktadırlar. (Müller Simonis, Durch Armenien, S.212; Rich, 1.377; Baladhori, s. 176; Al-Qazwini, II, 352; Dulaurier, Chroniquc de Matthieu d’Edesse, s.447; Tavemier, 1,306; James Brant, Journal of the Royal Georgr. Soc, London, 1841,X,407; Ritter X,324, Cuinet 11,564)

(14). Şerefname, 233-235

(15).. Şerefname, 230

(16). Şerefname 231