Bildirildiğine göre, Şeyh Ubeydullah’ın planı üç ayrı ordu ile İran’a saldırmaktır. İlk ordu Hoy ve Salmas’a saldıracak, ikinci ordu Mergavar ve Urmiye’ye, üçüncü ordu ise Souj Boulak ve Tebriz’e.

Urmiye, şu an Şeyh Sadık’ın idaresindeki bir Kürd ordusu tehdidi ile karşı karşıyadır. Bu askeri güç, şehre 24 millik bir mesafedeki Mergavar Ovası’nın en uç noktasında yer alan Nehri’de konumlanmış durumdadır. Şeyh Sadık’ın birliklerinin Urmiye’yi ele geçirmesinin önünde hiçbir engel bulunmamaktadır

Britanya’nın Tebriz Başkonsolosu Bay Abbott, 7 Ekim 1880, Urmiye

1880 sonbaharı, Şeyh Ubeydullah liderliğinde İran Kaçar Hanedanlığı’na karşı silahlı bir hareket düzenlenir. Onlarca Kürd aşiretinin destek verdiği bu hareketin amacı, Şeyh’in öncülüğünde Kürdlerin kedni kendilerini idare edebilecekleri bir yönetimi kurmaktır. Harekete dair o dönem o mıntıkada ( Urmiye – Başkale – Tebriz) ikamet etmiş ve oradan geçmiş birçok Avrupalı & Amerikalı şahsiyet; Şeyh’e, yönettiği harekete ve Kürdlere dair önemli yazılı arşivler arkalarında bırakmışlardır. Bu eşsiz eserlerin ihtiva ettikleri o detayların çevirilerini yapıp derleyerek, ‘Batılı Kaynaklarda Şeyh Ubeydullahê Nehrî  Hareketi’ adı ile okuyucuların ilgisine sundum (Peywend Yayınları, 2021). Her ne kadar yüzlerce belge ve misyonerler tarafından çekilmiş fotoğraf incelemiş olsam da Şeyh Ubeydullah’a dair bilinen herhangi bir fotoğraf veyahut kaynağı belli çizim ile bugüne kadar karşılaşmamıştım. Ta ki yakın zamanda Kürd bir araştırmacının eski bir kitabı benimle paylaşmasına kadar.

Baran Zeydanlıoğlu

1828–1830 tarihleri arasında doğduğu tahmin edilen Şeyh Ubeydullah, Hakkâri’nin Şemdinli ilçesi Nehri bölgesinde doğmuştur. Şeyh Ubeydullahê Nehri olarak da bilinen bu ünlü Kürd Şeyhi, Nakşibendi tarika- tının Halidi kolu şeyhlerinden olan Seyyid Taha’nın (Taha Hakkârî, 1792– 1853) oğlu olarak aynı tarikatın içinde yetişmiş ve Kürdler arasında çok etkin bir alim konumuna gelmiştir. 1873 senesi itibariyle Nehri Tekkesi’nin başına geçmiştir. 

1877–1878 arasındaki Osmanlı-Rus Savaşına, Osmanlı saflarında binlerce adamıyla katılmış olan Şeyh Ubeydullah, savaş sonrası vuku bulan uluslararası siyasi gelişmeler sonucunda Kürdlerin de bir muhtariyete sahip olması gerektiğine karar kılmıştır. Şeyh Ubeydullah’ın etkin olduğu bölge, Osmanlı – İran sınırlarının her iki tarafını da içermekteydi. Onlarca aşiretin sorunları ile her gün muhattap olan Şeyh Ubeydullah, hem İstanbul ve Tahran’ın Kürdleri umursamamalarından hem de kendilerinin maruz kaldığı haksızlıklara daha fazla tahammül edemediğinden dolayı, tüm Kürdleri tek bir çatı altında toplamaya karar verir. 1880 yılının Ekim ayında, İran hakimiyeti altında bulunan ve aralarında Urmiye şehrinin de olduğu birçok şehre saldırı düzenler ve bunlardan bazılarını da hiçbir direnişle karşılaşmadan alır. Bu şehirler arasında Souj Boulak adı ile arşivlerde geçen Mahabad şehri de bulunmaktadır.

Şeyh Ubeydullah’ın Urmiye’ye saldırı ve kuşatma hazırlığı içerisinde olduğunu gören şehirdeki Amerikalı misyonerlerden biri olan Dr. Cochran, İran devleti ile Şeyh arasında müzakereci görevini üstlenerek Şeyh Ubeydullah’ın şehre saldırısını durdurur ve hatta saldırı girişimini geçiktirmeyi de başarır. Bu durumu fırsat bilen İranlı yöneticiler ivedilikle başka şehirlerdeki askeri birliklerini Urmiye bölgesine kaydırırlar. Bu birlikler, Tebriz ve Tahran’dan bölgeye ulaştırılarak, Kürdlerin elde ettikleri tüm kazanımları boşa çıkartır ve Kürd güçlerinin geri püskürtülmesini başarırlar. 

Herhangi bir kazanım elde edemeyen Kürdler dağılmış ve kısa süren bu tarihi isyanları da hüs- ranla son bulmuştur. Bu teşebbüs sonrası Şeyh’in birçok adamı ya İran devleti tarafından öldürülmüş ya da esir alınmıştır. Bazıları da sınırın diğer tarafına, Osmanlı hakimiyetindeki mıntıkalara çekilmişlerdir. Şeyh Ubeydullah’ın kendisi de Sultan’ın talebi üzerine İstanbul’a gitmek zorunda kalmıştır. 

Şeyh Ubeydullah kendi topraklarına yani Nehri’ye döndükten sonra beklediği ortamı, imkânı ve desteği Kürdler tarafından bulamamıştır. Şeyh’in kendisini içinde bulduğu bu çaresiz ve savunmasız durum, onun önce Musul’a, ardından da Mekke’ye sürgüne gönderilmesine neden olmuştur. Şeyh Ubeydullah 1883 Ekim ayında Mekke’de hayata gözlerini yummuştur. Şeth’in vefatı hem Osmanlı ve İran medyasında hem de Avrupa ve ABD medyasında yer almıştır. Bir Amerikan mazetesinde Şeyh’in ölüm nedeninin kolera olduğu yazılmış, ancak o zaman diliminde Mekke’de herhangi bir kolera salgının olmadığı da belirtilmiş. Şeyh’in zehirlendiği ve koleradan ölmediği nesilden nesile aktarılmıştır. Şeyh’in ölüm nedeni şüpheli olmakla birlikte, asılnedeni halen bilinmemektedir.

Hem Şeyh’e hem de oğlu Seyyid Abdulkadir’e ait oldukları belirtilen, birtakım fotoğraflar yazılı ve sosyal medyada paylaşılır. Ancak ne yazık ki bunlar gerçeği yansıtmamaktadır ve Şeyh Ubeydullah ve oğlu Abdulkadir ile alakaları bulunmamaktadır. Mesela örnek olarak bu görsel:

En bild som visar person, utomhus, grupp, gammal

Automatiskt genererad beskrivning
Oturanlar: Dr. Cochran ve Kürd İsmail Ağa ile oğlu
Arkadakiler: İsmail Ağa’nın muhafızları
Westminister Hastahanesi Bahçesi, Urmiye 1905
Kaynak: Pearl Digital Collections, Digital History PCUSA

Şeyh Ubeydullah’ın oğlu Seyid Abdulkadir’e ait olduğu belirtilerek paylaşılan, ancak aslında Nasturi din adamı Mar Şimoun’a ait olan bir görsel de sıklıkla paylaşılır.

En bild som visar text, person, står, grupp

Automatiskt genererad beskrivning
Oturan: Nasturilerin ünlü din adamı Şemaya Mar Şimun
Arkadakiler: Mar Şimun’un Nasturi Katibi, muhafızları ve hizmetkarları
1890 – 1900’lerde Urmiye civarında Amerikalı misyonerler tarafından çekilmiştir.
Kaynak: Amerikan Kongre Kütüphanesi Arşivi

Şeyh Ubeydullah’ın portresi diye paylaşılan birkaç yağlıboya çalışması da var ki, bu tablolar da temsili olarak yakın zamanlarda yapılmışlardır. Yani o çalışmalar da Şeyh’e ait değillerdir. İncelediğim onlarca yerli ve yabancı arşiv içerisinde ne yazık ki Şeyh Ubeydullah’a ait tek bir fotoğraf ile karşılaşamadım. Özel kolleksiyoncular ve değişik kütüphaneler ile yazışmalarım da bir sonuç vermediğinden, 2021 yazı çıkan kitap çalışmamda Şeyh’e ait herhangi bir görsel de kullanamamıştım.

Ancak yakın zamanda Rojhelatlı bir araştırmacının, Farsça yazılmış çok eski bir eserde Şeyh Ubeydullah’a ait bir görselin var olduğunu bildirmesiyle büyük heyecan yaşadım. Genç araştırmacının bahsini ettiği eserdeki görseli inceledikten sonra, mevcut metnin ve tanımlamaların kitabın 425. sayfasında bulunan gravüre ait olduğu ve içeriğinin de Şeyh Ubeydullah ve onun 1880’deki hareketine atıfta bulunduğunu gördüm. O döneme dair gelişmeleri de kısmen içeren kitapta, 1880 yılı İran Kaçar hükümetinin Şeyh’e karşı tutumu ve uyguladığı yöntemler de mevcut. 

Mesela bir gelenek olan, kişiler ve olaylar hakkında kehanetleri gözönünde bulundurmak adına, din adamlarına danışılması ritüelini Şeyh Ubeydullah için de Tebriz’de uyguluyorlar. Şeyh’in ve hareketinin akibeti hususunda Kur’an’ı Kerim ayetlerine bakılması kararı alınıyor ve rastgele bir ayetin seçilmesi doğrultusunda o ayette geçenlerin dikkate alınması kararlaştırılıyor. Osmanlı’nın, Şeyh Ubeydullah’ı İslamabad ve Şamad’a göndereceği kehanetlerde yer alıyor ve Şeyh’in Osmanlı tarafından sürgüne gönderilerek Mekke’de ölmesi ile bu kehanetin doğrulandığı yazar kitabında aktarıyor. Ya da o dönemde öyle algılandığını belirtiyor.

Ayet ise ‘O halde kafirlere boyun eğme ve büyük cihadla onu inkar et, ona uyma ve onunla savaş’

1895 yılında İran’da basılmış olan o kitaptaki gravüre gelince.

En bild som visar text, sten

Automatiskt genererad beskrivning
‘Osmanlı hükümeti, 1297 (1880 Ekim) yılının ekim ayında İran’a karşı isyan eden ve 1298 (1881 Temmuz) yılının şaban ayında Maragha ve Urmiye civarında birçok insanın ölümüne sebep olan Şeyh Ubeydullah Ibn Seyid Taha-i Nakşibendi’nin kendisinin İstanbul’da olmasını istedi’

Şeyh Ubeydullah’ı tasvir eden daha net ve kaliteli bir görselin bir yerlerde kesinlikle var olduğuna inanıyorum. Özellikle 1870 – 1881 arası Urmiye civarında bulunmuş olan misyonerlerin ve batılı ülkelerin temsilcilerinin arşivlerinde Şeyh’in fotoğrafının bulunduğu ümidini taşımaktayım. 

Araştırmaya ve iz sürmeye devam.

Baran Zeydanlıoğlu

Kaynak

Itmadosaltana, Al-loma’ei (Afzal al-Molk Mirza Gholam-Hossein Khan Adip Shirazi), s. 425, İran Parlamento Kütüphanesi Arşivi, Belge numarası: 10-2877